06.05 1972 sabahının beş eylemci çocuğu..

O yıllar henüz şehrimize filmlerin gelmediği yıllar. Televizyonun icat edilmediği, evlerde 14 numara gaz lambalarıyla aydınlanılan günler..   Sporsever abilerin Cumartesi ve Pazar günleri radyolarda birinci lig maçlarının canlı anlatıldığı spor saatinin iple çektiği zamanlar..

İzmir Alsancak Stadr’ndan Necati Karakaya,  Ankara 19 Mayıs Stadı’ndan Orhan Ayhan,  İstanbul Mithat Paşa Stadyumu’ndan  (İnönü Stadyumu  70’lerin başında adı Mithat Paşa idi ) Halit Kıvanç’ın maç anlatımlarına doyum olmazdı.  

.........................

Köyler bir yana ilçemizde bile elektrik yoktu.  Top sahası yoktu. Sinema yoktu. Kültür merkezi yoktu. Hastane yoktu.  Kütüphane yoktu. Yoklar çoktu ama sorun yoktu..Keyfimiz yerindeydi vesselam..!

Badem bahçelerinden, kavun-karpuz tarlalarından yapılan hırsızlıkların tadına doyum olmazdı. Bir kaç yeni ergen dalmışsak yazıdaki bir karpuz ya da kavun tarlasına  geriye bir şey kalmazdı bizden.. Dersin domuz sürüsü geçmiş olurdu.

Bir çok öğrenci tek kalemle bitirirdi sömestreyi. Kiminin defteri –kitabı bile olmazdı. Önlükleri , yakalıkları bile olmayan vardı.  Çoğunu geç hemen hepsi lastik ayakkabılıydı. Ahh spor ayakkabıları.. Ne büyük hayaldi..Eşofman, forma, futbol ayakkabısı..

.........................

Ortaokula başladığım yıl bir Abdurrahman Aslan  Müdür vardı ki  sormayın gitsin. Elinde meşe odunundan yapılmış kol gibi bir sopa bulunurdu.  Her sabah okulun girişinde sıraya dizilir,  tek tek girerdik sırayla okula müdürün sopalı elinin önünden.  Tırnağı uzun olan arkaya sıvışır abi bir çakı bulur hızla uzamış tırnağı keserdi. Önlüğü olmayan,  yakalığı olmayan sopadan nasıl korunacağının hesabını yapardı. :Biraz ilerleyince zaten yorulurdu dayak atmaktan sona kalan daha az zayiatla girerdi okula.

Bir de matematik dersine gelirdi bu müdür.  Bir gün derste ben de yedim bir kaç tane o sopadan. Hatırladıkça avuçlarım yanar hala. Seni saygıyla anıyorum Abdurrahman Aslan.. Bir de okuldan yeni mezun İzmirli  Hasan Hepdurluk hoca vardı. O.Abdurrahman Efendi’nin tam tersi.  Sızılarımız dinerdi Hepdurluk hocayla. Sana sevgiler Hasan hoca.. Bir kaç hoca daha. Diğerleri açıktan gelirdi.

...........................

1971 yılında ben belediyenin tek muhasebecisi olan amcamın oğlunun evinde kalarak okula gidiyordum. Sabah kahvaltı ederken haberleri dinliyorduk.  'Deniz Gezmiş yakalandı" der demez spiker, amcaoğlu radyoyu tuttuğu gibi odanın giriş kapısına doğru fırlattı. Radyo dağıldı sustu.  Radyonun o hali dün gibi gözüm önünde.

Ertesi yıl 1972 ylının ilk yarısında İstanbul Bakırköy Taş Mektepteydim. Sekiz dersin altısını zayıf getirince yallah geri Arguvan’a gönderilmiştim.  6 Mayıs sabahı yine okulun önünde sıraya girmiştik ki, sınıf arkadaşımız Sezai Orhan gelerek kulağıma eğildi, ‘Okula girmiyoruz. Arkaya geç ve oradan şu yandan kaçıyoruz’ dedi.  

-Ne oldu?’ dedim şaşkınlıkla.

-‘Deniz Gezmiş’leri asmışlar’ dedi.

Çocuk ruh halimi hatırlamıyorum. Hiç bir şey demeden arkalara geçip yan taraftan okulu kırdım..

On beş yirmi dakika sonra İlçenin dışına bozkıra doğru yürürken 12-13 yaşlarında beş kişiydik.  Belediye Başkanının ailesinden Ali Ekber Orhan,  sınıf başkanımız aynı zaman da Abisi Adliye’de görevli Gazi Yücel, İlçenin sayılı esnaflarından birinin çocuğu olan Sezai Orhan , Belediye muhasebecisinin amcaoğlu ben.  Beşinci kişi yine ilçenin önemli esnaflarından bir ailenin çocuğu olan Ali İhsan Kaplan mıydı yoksa Şahin Orhan mı hatırlamıyorum.  (İlçede kaç esnaf -kaç memur vardı ki zaten)  Deniz Gezmiş ler asılmıştı biz Malatya’nın fakir bir ilçesinde beş çocuk okulu kırıp eylem yapmıştık.  O gün ne konuştuk, ne yaptık pek te aklımda yok..

......................

1977 yılına geldiğimizde bu beş kişiden biri olan Sezai Orhan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne başlamıştı.  Ben İ.Ü.Gazetecilik öğrencisiydim.  O günlerde bir gün Marmara Üniversitesi’ne başlamış olan mahalleden bir arkadaşım geldi. 

-Ya senin  ilçeden bir öğrenci bizim sınıfta dedi.  Seni de tanıyor dedi.

-Adı ne dedim.

-Ali Ekber Orhan dedi.

Bizi buluşturmasını istedim.

Bir kaç gün sonra onun ayarlamasıyla Ali Ekber Orhan ile buluşmuştuk  Dolapdere de bir kahvehanede.  Masa da bizi buluşturan mahalle arkadaşım da  vardı. Mahmut Övür. O şimdi ünlü bir gazeteci.

O yoksul ilçeden, yoklukların ilçesinden  72 de eylem yapan beş öğrenciden üçü İstanbul’da üniversiteydik.  Az başarı değil . Sezai Orhan şu anda ünlü bir kalp doktoru ve adı ilçemizde bir caddeye verilmiş durumda. Tabi yollar ayrıldı. Sonraki yıllarda hiç karşılaşmadık. Ama eminim onlarda o günleri unutmadı.  Herkes savrulup gitti bir yana ama Ne  Deniz’leri unuttuk, ne de o günleri..

(Yazıda yer alan fotoğraf  Arguvan’da eğitim gördüğümüz okul . Yıllar sonra gititğimde yenisi yapıldığından burası terk edilmiş ve harabeye dönmüştü. O kapıının önünde sıraya dizilirdik. O kapımın önünde karşılamıştık 6 Mayıs 72 sabahını. Ve çocuk halimizi okulu o kapıdaki sıradan çıkarak kırıp gitmiştik. Hey gidi zaman)