BU SENE

Anacığımın duasıyla başlamak istiyorum:

“Bu sene gide, geri gelmiye.”

Evet, çok kötü bir yıl geçiriyoruz.

Bir yanda Corona salgını, diğer yandan İzmir enkazından çıkan dramlar.

Bekir Coşkun ve Mesut Yılmaz gibi değerlerimizi de kaybettik.

Hepsine rahmetler diliyoruz.

“Deprem öldürmez, çürük binalar öldürür.” tezine katılıyoruz.

Gerçekten, İzmir’deki onca masumun kanına giren o sorumsuz yetkililere ne demeli bilmiyorum.

Bir bankacı dostumla konuştum.

Çalıştığı banka, yıkılan binaların 300 metre yakınındaymış.

Bankada kartonpiyerler birer birer düşünce, onlar da panikle kendilerini dışarı atmışlar.

Sonra, çöken iki binanın çıkardığı büyük gürültü ve toz duman.

Gerisi, içimizi paramparça eden dramlar.

Yazık oldu İzmir’e.

Bankacı dostum anlattı.

Yıkılan binalardan birinin yöneticisi, “binamız sakat durumda, gelin bakın” diye ilgili mercilere başvuracak olmuş; apartman sakinleri “binamızın adını kötüye çıkarma” diyerek buna mani olmuşlar.

Sonrası malûm.

Sakat bina, içinde oturanları da toprağına katarak yıkıldı.

Kurtarma ekipleri, cansiperane çalıştılar ama, 62 masumu diri olarak çıkaramadılar enkaz altından.

Vefat edenlerin sayısı 62 olurken 900’e yakın yaralımız var.

Ölenlere rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

Corona belâsı da başımızda fır fır dönüyor.

Sevdiğimiz bazı insanlar da yakalanmış.

Erzurum İyi Parti Milletvekili Naci Cinisli ailesiyle birlikte.

Çok şükür, iyi durumdalar.

Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,

Eşiyle beraber yakalanmış virüse. Çük şükür onların da durumları iyi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yakalananlar arasında.

Siyaseten karşısında durduğum birisidir.  “oh” diyecek değiliz elbette.

Özellikle terörle mücadelede yaptığı çalışmalardan dolayı taktir ettiğimiz bir bakan.

O’na ve ailesine de geçmiş olsun diyor, acil şifalar diliyoruz.

Bu arada sevilmeyen insanlar da hayatlarını kaybetmiş olabilirler.

Onlar hakkında kötü yorumlar iyi kaçmıyor.

Ahlâkımız ve inancımız, ölünün arkasından kötü konuşulmasını istemiyor.

Ölünün arkasından kötü konuşanlara da şunu söylemek istiyoruz:

“İyi konuşamayacaksanız, bari susma hakkınızı kullanın.”