Hani bir şeye üzülürsün ama sonra vakit geçer ve seni üzen neydi hatırlamazsın ya, işte öyle bir günden merhaba sevgili “Dünlük”… Belki de gün içinde minik minik biriken üzücü şeyler öyle hissettiren. Aslında bir nedene ihtiyaç da yok. Markete şöyle bir uğramak yetiyor. İki gün önce aldığın eşyanın fiyatı artmış. Birkaç ay önce koca poşeti doldurduğun paraya üç parça şey alıp çıkmışsın.
*
Döviz kurundaki artışla ihracatı artırma planları yapan ekonomist kişi, çok önemli gerçekleri göz ardı edince sonuç da kaçınılmaz aslında. Şöyle ki, ihracat yapabilmek için üretim şart. Ama üretmek için de belirli hammaddelere ihtiyacımız var. E o hammaddelerin hiçbiri senin ülkende üretilmiyor. Tarımı ele alalım. Gübre ve traktöre alacağın mazot, döviz kuruyla alakalı. Çünkü yurtdışından ithal ediyorsun. Çoğu tohumu da öyle… Diyelim bunları aldı, üretti, sattı. Eline geçenle bir bakıyor ki, ne yeni gübre alabiliyor, ne de mazot. Geçinme kısmına değinmiyorum bile… Eee nasıl üretim devam edecek de ihracat artacak!
*
Turizm iyi bir gelir kaynağımız(dı). Dı diyorum, hem pandemi yüzünden hem de ülkedeki şiddet ve hukuksuzluklar yüzünden “ülke ne kadar ucuz olursa olsun” gelenlerin azalacağını düşünüyorum. Geçen gün sosyal medyadaki bir videoda, turist bir kadın (hangi ülkeden olduğunu bilmiyorum) tartıştığı taksici tarafından yola itildi. O sırada geçmekte olan otobüsün tekerlekleri altında kalmaktan sadece şansı sayesinde kurtuldu. Ve o taksici hala kendisini savunabiliyordu.
*
Büyük ihtimalle ben bunları söylediğim için onların gözünde vatan hainiyim. Çünkü Allah bizleri sınıyor. Bir hesapta gördüm çok hoşuma gitti. “Biri de çıkıp sormuyor ki Tanrı neden hep karnı aç olanı sınıyor, karnı tok olanlar doymuyorken” demiş. Bir de neden Allah başka dinlerdekileri değil de hep bizi sınıyor. Ben de onu merak ediyorum. Saraylarda sınanma olmadığı kesin. Zaten bizler o sarayın ve yeni yapılacakların parası çıksın diye “sınanmıyor muyuz” aslında…
*
İşte sevgili “Dünlük”… Bugün de böyle…