Cinayetlerin Esrarı ve değişmeyen bazı şeyler

Kar ve karın getirdiği zorluklarla geçen bir haftadan merhaba sevgili “Dünlük”… Evden zaten pandemi nedeniyle çıkamıyordum, belki bir market ya da kısa bir yürüyüş… Kar ile iyice “evde kal”dım. Ee gündeme takılsam delirmemek işten değil. Evde de kitaplar en büyük kurtarıcım oldu.

*

Esrar-ı Cinayat… Cinayetlerin Sırları… 2022 yılı içinde okuduğum 5. kitap oldu. Tanzimat devrinin önde gelen yazarlarından Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı kitap, Anadolu ve Rumeli kavakları arasındaki Öreke Taşı denen yerde işlenen bir cinayetle açılıyor. Yazıyı, halkı eğitmek için araç olarak gören, bu yüzden de eserlerinde ansiklopedik bilgiler veren Ahmet Mithat Efendi, sadece Öreke Taşı’nı beş sayfada anlatıyor. Ardından cinayete geliyor sıra. Kurbanlardan biri 15-16 yaşlarındaki Müslüman bir genç kız, ikisi de yabancı erkek.

*

Kitabın ana karakteri Osman Sabri Efendi adında bir müstantik. Sorgu hakimi, sorgulama memuru, polis dedektifi demekmiş müstantik. Dış görünüş itibariyle hiç öyle kitap karakteri gibi yakışıklı, güzel değil. Aksine ‘koca kafalı’ diye tasvir ediliyor dış görünüşü… Ama ölümüne dürüst. Hak ve adalet peşinde koşuyor.

*

Osman Sabri Efendi, birkaç gün sonra intihar diye gittiği bir evde, intiharın aslında cinayet olduğunu çözüyor. Üstelik Öreke Taşı cinayetiyle bağlantılı olduğunu keşfediyor. Sonra dönemin sayılan bir gazetesine bu cinayetlerle ilgili itiraf mektupları geliyor. Kalpazan Mustafa, bu cinayetleri ve bu cinayetlere uzanan diğer suçlarını itiraf ediyor. Devlet katındaki birçok kişiyi de suçlayarak.

Bu kısım bana Sedat Peker’in ifşalarının yer aldığı videoları getirdi. Tabii o dönemde internet ve sosyal medya olmadığı için itiraflar ve ifşalar, güvenilir gazetecilere gönderilen mektuplarla oluyor.

*

Ahmet Mithat Efendi, Tanzimat döneminde hukukta yapılan ıslahatlar dolayısıyla sıkı bir padişah hayranı… Sık sık bunu dile getiriyor kitapta da… Ancak neredeyse yüz yıl önce yazılan kitap, tarihin tekerrür ettiğinden başka bir şey anlatmadı bana… Yine suçlamalar, itiraflar var. Ancak hak ve adalet peşindeki dürüst polisler, savcılar ne yazık ki, bu suçluları yargılama safhasına bile getiremiyorlar. Neyse ki bu bir kurgu olduğu için ‘ilahi adaletle’ de olsa hak yerini buluyor.

*

Yazıyı, kitapta altını çizdiğim bir paragrafla bitireyim: “Dünyada hiçbir kimse rütbesine, haysiyetine güvenip de zulmünün, kibrinin, gururunun, tahakkümünün cezasından kurtulabileceğini düşünmemelidir. Umumi şan ve şerefini gayrimeşru, cüzi tamah ve hırsıyla tehlikeye düşürmek ne büyük ahmaklıksa bu küstahlığının cezasını görmeyeceğinden emin olmak daha büyük ahmaklıktır.”