Ekonomi Bakanı “Dolar beni ilgilendirmiyor, ona bakmıyorum” deyince
Dolar küstü, aldı başını gidiyor.
Karadeniz fıkrası gibi:
Adam “seni tanımayrum!” tavrını koyunca
Öteki, “Ben de seni tanımayrum!” Demiş.
Bunun gibi oldu doların küsmesi.
Dolar küsünce hırsını vatandaştan alıyor.
Vatandaş, her dolar artışında yanıp yanıp tutuşuyor.
Pazara çıkınca eli böğründe dolaşıyor.
Doların rol almadığı hiçbir oyun yok.
İşsizlik, açlık, yoksulluk..,
Hepsi gelip doların küsmesine dayanıyor.
Dolar küsünce, sanayii ithalata bağlı olan ülkenin sanayisi duruyor.
İşsizliği artıyor.
Maşallah, tarım ülkesiyiz ama; her şey dışarıdan.
Et, buğday, vesaire…
Bütün yiyecekler doların küsmesiyle can yakıyor.
Evlere düşen et miktarı gramlarla ölçülüyor artık.
250 gram alan aileler biraz daha varlıklı.
Ayda 100 gram eti selamlayan ailelerin sayısı milyonlara ulaştı.
İpini koparan dolar olunca; ip hepimizin boğazını sıkıyor.
İp, bütün denemelere rağmen gevşetilemiyor.
Dolar satarak doları sindirmek istiyorlar ama;
Dolar bu!
Sinmiyor meret.
Dolar korkutulamayınca Euro da fırlıyor sahaya.
Gurbetçi abimiz, “1000 euro bozduruyor, 9 bin lira alıyorum. Türkiye’ye gelince bey gibi yaşıyorum!” diyerek ekonomimize övgüler diziyor.
Rahmetli Fahrettin Kerim Gökay İstanbul valisiydi.
Boyu kısacıktı.
Canı yanan İstanbullular şöyle bir tekerleme geliştirmişlerdi:
“Mini mini valimiz, ne olacak halimiz?”