Hukukçuların hukuksuzluğu, plancıların plansızlığı, ‘‘koruma’’cıların yok ediciliği savunduğunu gördüm. Hatta kanıksamaya başladım. Fakat medya mensuplarının (gazeteci, televizyoncu vs.) sansürü savunmalarına alışamadım. Bazı gazetecilerin(!) geçtiğimiz haftalarda bazı kanallara ve verilen cezaları alkışlayan, hatta cezaları az bulduklarını belirten görüşlerini okuyunca utandım, içim acıdı...
Herhangi bir bilim dalında uzman değilim. İki ayrı üniversitede iki ayrı lisans öğrenimi gördüm. Bunlardan biri gazetecilik ve halkla ilişkiler: Bilimsel olsun veya olmasın, her tür görüş ve ifadeyi herkes tarafından anlaşılır halde sunmak, herhangi bir olayı herkesin anlayacağı şekilde anlatmayı öğrendim; hayatımı da bundan kazandım.
‘‘Gazeteciyim’’ diyen birinin basın özgürlüğünün önemini bilmeyeceğini sanmıyorum. En saf halimle düşünerek, söz konusu cezaları savunan arkadaşların bilmediklerini varsaydım. Yönetim sistemlerinden başlayarak, en anlaşılır haliyle anlatmaya çalıştım.
***
Başlıkta tırnak içindeki ifadeler sözcük değil, siyaset biliminde yönetim biçimlerini ifade eden kavramların ekleridir. Latinceden (archia) gelir, Eski Yunanca, Fransızca ve İngilizceye geçerken değişime uğrayarak bu hale gelmiştir.
Özetle ‘‘devlet, iktidar, ülke memleket, kuvvet, kudret, nüfuz, kural, yönetmek, hükmetmek, lider, cetvel, baş’’ ifadelerini içerir. Bir de ‘‘izm’’ ve ‘‘yon’’ ekleriyle türetilen kavramlar ile cumhuriyet var. Bunların, yönetim biçimlerinin bu yazıda konu edilen yönü açısından, -krasi’ler ve -arşi’lerden farkı yok.
Siyaset biliminde yönetim biçiminin ifade edildiği temel kavramlar şunlardır:
Aristokrasi, cumhuriyet, demarşi, demokrasi, despotizm, diktatörlük, etnokrasi, faşizm,
federasyon, feodalizm, gerontokrasi, kleptokrasi, komünizm, konfederasyon,
kritarşi, logokrasi, meritokrasi, monarşi, oligarşi, otokrasi, otoriteryanizm, plütokrasi,
refah devleti, stratokrasi, talassokrasi, teokrasi, teknokrasi, timokrasi, tiran, totalitarizm…
Bu kavramların anlamlarını merak eden herkes, sözlüklerden, ansiklopedilerden okuyabilir. Sonlarındaki -krasi veya -arşi takısını çıkardığınızda, başka kalan kısım yönetim şeklinin özelliğini verir.
Birkaç örnek vereyim:
Aristokrasi’deki -krasi’yi attığınızda ‘‘aristo’’ kalır ve Latincedeki ‘‘aritos’’un bir harf eksilmiş halidir; ‘‘en iyi’’ (soyluluk) anlamına geliyor. Birleşince ‘‘soylular yönetimi’’ oluyor.
‘‘Geronto’’ yaşlı demek, ‘‘gerontokrasi’’ yaşlılar yönetimi oluyor.
‘‘Klepto’’ hırsız demek, -krasi eklenince ‘‘kleptokrasi’’ oluyor ve ‘‘hırsızlar yönetimi’’ anlamına geliyor. Bu kökten türetilmiş ‘‘kleptomani’’ var, ‘‘çalma hastalığı’’ demek.
‘‘Mono’’ tek demek, -arşi ile birleşince tek adam egemenliği anlamındaki monarşi (krallık) oluşuyor.
‘‘Oligarşi’’nin ‘‘oligo’’su, ‘‘az, birkaç’’ demek. -arşi ile birleşip oligarşi olunca ‘‘küçük ve ayrıcalıklı grubun iktidarı’’ anlamına geliyor. Küçük ve ayrıcalıklı grubun üyeleri de ‘‘oligark’’ olarak adlandırılıyor.
Oligarşinin özelliği, bir teoriye göre, her yönetim biçiminde bir zaman sonra oligark egemenliği ve oligarşi oluşabiliyor. Buna da ‘‘Oligarşinin Tunç Yasası’’ deniliyor.
Yönetim biçimlerinin ifade edildiği kavramların bazıları ülke-devlet adıyla birlikte anılıyor. Çoğunluğu ise yönetimleri sadece nitelemekte kullanılıyor.
Peki bir yönetime bu niteleme nasıl yakıştırılıyor?
İnsanlığın geçmişten günümüze birçok yönetim biçimi deneyimi ve bunun sonunda oluşmuş yönetim biçimi yelpazesi var. Ulaşılmış en ileri yönetim biçimi hiç kuşkusuz, toplumdaki tüm bireylerin haklarının ve özgürlüklerinin en adil şekilde korunduğu sistemleridir. Bu sistemin egemen olduğu devletler ‘‘demokratik, sosyal, hukuk’’ sıfatlarıyla nitelendirilir.
Buradaki en önemli ölçülerden biri; temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, saraylardan sokaklara tüm bireylerin tabi olduğu önceden belirlenmiş hukuk kurallarının varlığı, zayıf bireylerin özel düzenleme ve yardımlarla korunmasıdır.
Bu ölçünün tamamlayıcısı da herkesin tabi olduğu bu kurallara uyulup uyulmadığının denetlenebilmesi, karar ve uygulama mercilerinden (yönetimler) hesap sorulabilir olması, onların hesap vermekten kaçma imkanlarının bulunmamasıdır.
Denetim ulusal ve uluslararası ilgili kurumlarca yapılır, medya bunlarla birlikte ama bunlardan bağımsız işleyen önemli bir ayaktır. Çünkü denetim kurumlarının görevini yapmadığı-yapamadığını kamuoyu medya sayesinde öğrenir.
Kamuoyunun bilmesinin önemi nedir, kamuoyu her şeyi bilmeli midir?
Niteliği demokrasi, cumhuriyet olan sistemler için evet…
Çünkü bu sistemlerin özelliği, üstte belirttiğim gibi hesap görme (denetim, hesap sorma, hesap verme) ile ilgilidir. Niteliği cumhuriyet ve demokrasi olan sistemlerde hesap sandıkta, suç var ise yargıda, bazen de yargı ve sandıkta birlikte görülür. Sandıkta sağlıklı hesap görülebilmesi için, kamuoyunun bilgilenme kanallarının alabildiğince açık olması gerekir.
Bu hesap görme iki yönden önemlidir. Sistemde oligarşileşmeyi engeller, yönetimin en yumuşak (soft) şekilde (seçimle) değişmesini sağlar.
Yoksa yönetim değişimi tüm sistemlerde vardır. Ülkelerin tarihleri hanedan, imparator değişimleriyle doludur. Örneğin Toroslardan çıkan bir komutan Roma’ya imparator (İmparator Zenon) olmuştur. Bazı Avrupa imparatorluklarında çok sayıda hanedan değişikleri vardır. Ortak özellikleri şiddetle değişmeleridir.
Sandık (seçim), bir ülkeye ‘‘cumhuriyet’’ sıfatını kazandırır. Cumhuriyetin gerçekte ne kadar var olduğu, yine hukuk, denetim ve hesap görme mekanizmasıyla ölçülür. İş yine sağlıklı, şeffaf bilgilenme-bilgilendirmeye dayanır.
Hukuk egemenliği, denetim ve hesap görme sisteminin hayata geçirilmiş olma düzeyi ne kadar yüksek ise o ülkede demokrasi o kadar ileri demektir. Demokrasiye adil bir gelir dağılımı eşlik ediyor, zayıf olanlar ekonomik olarak da korunuyorsa o yönetim ve ülke ‘’sosyal’’ sıfatını kazanır, ‘‘refah devleti’’ olarak anılır.
Hukuk egemenliği, denetim ve hesap görme mekanizması iyi işliyor, gelir dağılımı adil değil ise ‘‘demokratik, hukuk devleti’’ olur.
ABD ve Kuzey Avrupa ülkeleri bunlara örnektir.
İsme bakıp karar verilse, ya da isimler egemen düzeni gösterseydi…
Etiyopya’yı adı ‘‘Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti’’ olduğu için dünyanın en ileri demokrasilerden biri; Danimarka, Norveç ve İngiltere yönetim biçimlerini ise adlarında krallık olduğu için dünyanın en geri sistemi kabul etmemiz gerekirdi.
Yine adı ‘‘krallık’’ olan İsveç’te bir bakan kamu parasıyla bir adet ‘‘Toblerone’’ çikolata aldığı için soruşturmaya uğrayıp istifa ederken; Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün araştırmalarına göre, liderleri yolsuzluk yaparak milyarlarca dolarlık servet sahibi olduğu için ‘’kleptokrasi’’ye örnek gösterilen Endonezya Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (eski Zaire) ‘‘cumhuriyet’’ ve ‘‘demokratik’’i manidar olurdu.
Basın özgürlüğü, ülkelerin yönetim sistemleri bakımından niteliklerini gösteren önemli bir ölçüttür (kriter, kıstas). Türkiye Cumhuriyeti’nin, anayasasında yazdığı gibi, ‘‘demokratik, sosyal, hukuk devleti’’ olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Dolasıyla yasağı savunmak, Türkiye’nin ‘‘demokratik, sosyal, hukuk, devleti’’ özelliğine düşmanlık ve onu inkar etmek, ülkedeki sistemi başka kulvarda göstermek olmaz mı!..
Yoksa yasakçılar başka -krasi, başka -arşi mi istiyor?..