Hızır’ın Günümüzdeki Anlamı

Öte yandan bilindiği üzere Hızır Orucu, Alevi inancında genellikle her yıl şubat ayının ikinci perşembe günü başlayan gündür. Hızır Orucu yöresel farklılıklara göre 3, 5 ve 7 gün tutulur. Oruç 3 gün, 5 gün veya 7 gün olsun fark etmeksizin son günü kesinlikle perşembe gününe denk getirilir. Bilen bilir ama günümüz dünyasında Hızır’ı nasıl anlamak gerekir? Aklın ve demokratik sosyal yaşamın, kültürel mirasın hafızasının neresinde durduğuna birlikte bakalım.

Toplumsal hafızada Hızır, darda kalanların kurtarıcısı olarak yaşatılmıştır. Ancak bugünün dünyasında Hızır kavramını nasıl yorumlamak gerekir? Kimi Alevi toplulukları için Hızır, hala geleneksel anlamıyla doğaüstü bir yardımcıdır. Kimi ise onu, insani dayanışmanın ve toplumsal adaletin bir simgesi olarak görür.

Modern dünyada “Hızır gibi yetişmek” kavramı, bireysel ya da kolektif olarak bir başkasının yardımına koşmayı, haksızlığa uğrayanın yanında durmayı ve dayanışmayı büyütmeyi ifade eder. Kapitalist sistemin bireyselleşmeyi dayattığı, toplumsal dayanışmayı zayıflattığı bir çağda, Hızır inancı, toplumsal mücadele içinde yeni bir anlam kazanabilir mi?

Hızır, yalnızca mitolojik bir figür ya da dini bir inanç değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluğun ve vicdanın bir temsilcisi olabilir mi? Yani, Hızır’ı beklemek yerine, herkesin birbirinin Hızır’ı olması mümkün mü? Soruları anlamlı olacaktır.

Hızır ve Toplumsal Mücadele

Alevilik, tarih boyunca yalnızca bir inanç değil, aynı zamanda bir direniş kültürü olmuştur. Osmanlı döneminde;  Celali isyanlarından Şeyh Bedreddin hareketine, Pir Sultan Abdal’ın baş eğmez duruşu,  sonraki hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet dönemlerinde Aleviler hep hak, adalet arayışı içinde olmuştur. Bu mücadelelerde Hızır, sadece mistik bir figür müydü, yoksa direnen halkın ortak vicdanı mıydı?

Bugün de ekonomik kriz, savaş, göç, yoksulluk ve doğa talanı gibi sorunlar içinde sıkışmış toplumlar için Hızır’ı çağırmak, sadece dua etmekle mi olur? Yoksa, adalet için mücadele etmek, yoksulluk içinde kıvrananlara destek olmak, doğayı ve emeği savunmak da Hızır’ı yaşatmanın bir yolu olabilir mi?

Hızır ve Dayanışma Ekonomisi

Geleneksel toplumlarda Hızır inancı, doğrudan yardımlaşma ve paylaşım ekonomisiyle bağlantılıydı. Köylerde imece usulü çalışma, ortak ekmek pişirme, zor durumda olana destek olma gibi pratikler, Hızır’ın somut bir yansımasıydı. Ancak bugün, bireyselleşmiş ve kapitalistleşmiş şehir hayatında, bu dayanışma biçimleri büyük ölçüde kaybolmuş durumda.

Oysa modern dünyada da kooperatifler, dayanışma ağları, sendikalar, gönüllü topluluklar, ekolojik hareketler gibi yapılar, Hızır’ın bugünkü tezahürleri olabilir. Eğer Hızır, zor zamanlarda gelen bir kurtarıcıysa, günümüz dünyasında bu kolektif mücadeleler ve dayanışma pratikleri Hızır’ın çağdaş versiyonu olabilir mi?

Hızır ve Ekoloji

Alevilik doğayla iç içe bir inanç sistemidir. Ağaç, su, toprak, ateş kutsaldır. Hızır, suyla özdeşleşmiştir. Peki, günümüzde doğa talan edilirken, ormanlar yok edilirken, sular zehirlenirken Hızır’ı nasıl çağıracağız?

Eğer Hızır, doğanın döngüsünde var olan bir güçse, o zaman ekoloji mücadelesi de Hızır’a sahip çıkmak anlamına gelir. Madencilik, HES’ler, betonlaşma gibi doğayı tahrip eden projelere karşı mücadele etmek, Hızır’ı korumak mıdır?

Belki de bugün, Hızır’ı aramak yerine, onu doğanın içinde, suların akışında, ağaçların gölgesinde, toprağın bereketinde yeniden keşfetmek gerekir.

Hızır ve Adalet

Alevilikte rıza şehri kavramı, Hızır inancıyla doğrudan bağlantılıdır. Rıza şehri, herkesin hakkının gözetildiği, zorbalığın olmadığı, insanların birbirine haksızlık yapmadığı bir toplum idealidir.

Bugün, dünyada adalet krizi yaşanıyor. Güçlü olanın hukuku, yoksulun hakkını gasp ediyor. Devletler ve sermaye grupları, toplumu bölerek, insanları birbirine düşman ederek iktidarlarını koruyor. Böyle bir dünyada, Hızır kimin yanında olurdu? Mazlumun mu, zalimin mi?

Eğer Hızır, zorda olanın yardımcısıysa, bugünün dünyasında yoksulun, işçinin, kadının, doğanın, ezilen halkların, mültecilerin, emeği sömürülenlerin, savaş mağdurlarının yanında olması gerekmez mi?

O halde Hızır’ı beklemek yerine, Hızır gibi olmak, Hızır gibi dayanışmayı büyütmek, Hızır gibi adaleti savunmak gerekmez mi?

Son Söz

Hızır, sadece bir masal kahramanı ya da mitolojik bir figür değil; dayanışmanın, yardımlaşmanın, emeğin ve doğayla uyumlu bir yaşamın sembolü olabilir mi?

Eğer öyleyse, Hızır’ı beklemek yerine, herkesin birbirinin Hızır’ı olması daha gerçekçi değil mi?

Belki de bugün Alevi inancında “Hızır aşkına” denildiğinde, sadece kutsal bir varlığa seslenilmiyor. Belki de bu söz, zulme karşı durmanın, adalet için mücadele etmenin, emeğe sahip çıkmanın, doğayı savunmanın, dayanışmayı büyütmenin bir çağrısıdır.

Ve belki de Hızır hala hayattadır, ama onu görebilmek için sadece mitlere değil, birbirimize bakmamız gerekir.

Hasan Baki ÇİFÇİ 12.02.2025