Ortaköy’de, Faruk Demirbaş’ın kahvesi önünde, ayakları kuş kadar ufalmış vücudunu taşıyamaz halde büklüm büklüm yürürken rastladım zavallı hayvana. Hep önüne bakıyor, yanına yaklaşmaya kalkınca bağırabildiği kadar bağırıyor garibim. Suçunun yaşamak, suçunun dünyaya gelmek olduğunu titreyen vücudu, kısılmış sesi, kupkuru boğazıyla kabul ve ikrar ediyor. Nasıl ceberrut bir zamanda yaşıyoruz arkadaş, nasıl zalim insanların arasında kalmışız. Bir kaç kere yaklaşmayı denesem de her seferinde büyük bir korkuyla feryadı basıyor hayvancık. İnsanoğlu lütfederse bir nefesçik daha alabilmek için, onlardan artan bayat yiyeceklerden bir parça bulabilmek için titreyerek yürüyor. Izdırapla yürüyor…duvar diplerinden ha düştü ha düşecek ve boynu yere değdi değecek yürüyor melül.

Arkasından yaklaşıp ani bir hamleyle ensesinden ve belinden yakaladım. Burnunun ucunda seyrek kalmış olanlar hariç bütün tüyleri dökülmüş. Vücudunun tamamı uyuz ve cerahat içinde. Haliyle fena halde kokuyor. Ben tiksinmem böyle hallerden. Çocukluğumda mahallenin bütün kör, topal, uyuz hayvanlarını iyi olana kadar eski evimizin kömürlüğünde bakardım. Uyuz olmuşluğum çoktur anlayacağınız. Görünce içimi duman sardı. Göz gözü görmez bir is, yangın, acı ve çaresizlik kapladı her yanımı.

Yaşaması ve doyması yaz sezonunda zengin veletlerini eğlendirmeye ayarlı, kışın sokağa salınan biçare hayvanlar bunlar. Bir dahaki bahara yenileri alınıp kışın şehre dönerken yine sokaklara bırakılacak. Varolmaları çocuklarının eğlenceleri, değerleri oyuncakları kadardır ancak. Bu nasıl zalimliktir be arkadaş, nasıl utanmazkık izah edecek var mı!

Bir veteriner arkadaşımı arayıp önerilerini dinleyerek ilk tedavisini kendim yapmaya çalıştım. Süte doğradığım ekmeği öyle yedi ki, vallahi görseniz açın lokması dünyadan büyükmüş, derdiniz benim gibi! Şu haliyle hayatta kalması çok zor gibi görünüyor. Yani durumu o kadar kötü! Beklemeden Silivri Belediyesi Vereriner İşleri Müdürlüğü’nden Burçin Sarısaltıkoğlu beyi ilgilenmeleri için aradım. Sağolsun bir saat olmadan ekipleri kapımın önündeydi. Alıp barınakta tedavisine başlanacağını bizzat haber etmiş bana. Ekip işini tez bitirip gitti. Gidince, yanmış anızın yüzeyi gibi kapkara olmuş suratımı yıkamak için lavaboya yöneldim ben de. Tabii ucube halimi yüzüme su vurup aynaya baktığımda farkettim. Kara sarı derler ya, hah işte, tam öyle durumum. Oldum olası mazlumun feryadı dağlar canımı ciğerimi. Zavallıyı alıp götürürlerken o bir nefesçik hayat isteğiyle uluması iğne gibi kalbime battı yine…

Belediye personeliyle ayaküstü konuşmamızdan öğrendim ki bugün sadece Ortaköy’de 10’un üzerinde bakımsız, sahipsiz, salıverilmiş köpek toplamışlar. Ama tamamı cins köpekler. Bu da yukarıda yazdıklarımı ispat ediyor ki, yazın evin şenliği için alınan bahtsız hayvancıklar, kışın onlar şehre dönerken sokağa salıveriliyorlar. Niye? Çünkü yaz bitti, keyif alındı ve sonunda eğlence dağıldı. Bir acı yel kaldı bahçede!. Olsun, önemli mi! Seneye yenileri gelsin. Paranın yüzü sıcak. Paranın hükmü hep olduğu üzere mazlumların, biçarelerin canına okuyacak. Yani paraları var ve yaşam kadar kutsal bir hakkın üzerindedir bu meret para öyle mi? Siz yeryüzünün sahibisiniz! Ve sahipliğinizin dışında hiç bir canlı yaradılışını istediği gibi yaşayamaz değil mi!

Bitireyim artık. İçim göçtü inanın. Şimdiye kadar yazmadığım şeyleri aklıma getiriyorum gecenin şu saatinde. Olsun, en azından üç beş cümle de olsa içimi temize çekmek adına sarfetmeliyim muhatabına onları: İşitin ey cehennem kütükleri; azabınız çok, huzurunuz hiç olmasın. Ama sonsuza kadar. Acınız, ızdırabınız hiç dinmesin. Adınız “insan” olsa da, sizi arasına alan, size insanca davranan, sizin canavarlığınızı bilip de yüzünüze tükürmeyen kalmasın. Yıkılsın medeniyetiniz, sönsün ocağınız, baykuşlar ötsün hanelerinizde. İllâ azap içinde ölün, illâ..!

Silivri Belediyesi Veteriner İşleri Müdürü Burçin Sarısaltıkoğlu kardeşime ve çalışanlarına hepinizin huzurunda teşekkürlerimi bildirerek bu can sıkıcı yazımı sonlandırmak istiyorum.