Bir kaç gün sonra 24 Temmuz’da “ Basında Sansürün kaldırışının 112. Yıldönümünü” kutlayacaığız. Basının özgürlüğü, sansür konusunda her gün ekranlarda onlarca; uzman, meslektaş, siyasetçi konuşuyor. Meslek kuruluşları değerlendirmeler yapıyor. Durum ortada. İsterseniz gelin ben farklı bir şeyler anlatayım size.
...
80’li yılların ortalarındayız. Memurluğu bırakmış, gazetecilik yapmaya karar vermiş bir vatandaş olarak ulusal gazetelerin kapılarından kovulup bacalarından girmeye çalıştığımız günler.. Bulmuşuz ulusal bir gazetenin haber merkezinde iş..
Sabahları ilk işimiz tüm ulusal gazeteleri gözden geçirip gündeme vakıf olmak. Yine bir gün gazeteleri hatim etme faslındayken, yan taraftan iki arkadaşın kahkaha sesiyle başımızı kaldırdık..
Güldükleri haberi merak ettik..
-Ülkenin ünlü(1) bir gazetesi birinci sayfadan çakmış bomba haberi...
-“Karısı Helga’ya laf atan Rıza’yı bir yumrukta yere serdi”
Sorun yok olabilir tabi. Hatta kalemine sağlık!
Ama öyle değil işte. Çünkü fotoğrafta yumruğu yiyip yere serilmiş olan tanıdık bir sima. Bizim gazetede aynı serviste çalıştığımız bir muhabir..
Kahkalarımız öbür servislerden duyuluyor. Şef geldi, müdür geldi.. Gündem falan şinanay. Fotoğrafı görüp okuyan herkes kahkahayı koyveriyor..
Arkadaş henüz gelmemiş servise. Neyse bir süre sonra geldi.
Haberi görür görmez, bir küfür , hemen ilgili gazeteyi ve haberi yazan muhabiri aradı. küfür gırla.
Bizim arkadaş olmuş vatandaş Rıza.. Helga’ya laf atmış ve yumruğu yiyip yere serilmiş.
İyi de bu fotoğraf ne işti.
Anlattı.
-Şişli Belediye Başkanı Mehmet Emin Sungur, yurt dışından tedaviden geliyordu. Havalimanında karşılıyoruz gazeteciler olarak. O arada itiş kakış.. Muhafazakar gazetelerden birinin muhabirinin makinası yere düştü.. Baktım fotoğraf makinasının tamiriyle uğraşıyor.. Ben de takıldım.
- ‘Sorun yok. Sen iman gücüyle çekersin artık fotoğrafı’ diye takıldım. Bir sinirlendi bana bir yumruk çaktı.. O anda da diğer muhabir çekmiş fotoğrafı..
Üç gün sonra da böyle bir haber..
Niye anlattım bu haberi biliyor musunuz?
Yıl 80’lerin ortalarıydı. Basın da asparagasın daniskası yapılıyordu. İsteyen istediğini yazıyordu. Ve bu asparagas , masa üstü haberleri yapan gazete Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek tirajlı gazetesi oluyordu. 1 milyon tirajı yakalayan bu gazetenin adı TAN’dı. Tiraj ne demekmiş bir de böyle düşünün...
...
Neyse geçelim o günleri. 2011’lere gelelim. Önce size biraz bilgi..
1988’de başladığımız doktoranın atıla-kakıla 2011’de 23’üncü yılına gelmişiz. Biz başladığımızda dil sınavını da, bilim sınavını da vermişiz.. O dönemde daha başlarken iki sınava birden giriyorsun.. Sonra işe güce dalıp eğitime ağırlık veremeyip atıldığımızda yönetmelik değişmiş, yeni yönetmelik hukukta yeri olmamasına rağmen hüküm geriye yürütülmüş , hakkımız gasp edilmiş yeniden dil sınavı konmuş önümüze. 88’ler nere.. 2000ler nere. 12 yıl bizim dille ilgimiz alakamız olmamış. Üstelik öylesine bir zor dil sınavı ki, ingilizlerin çoğu geçemez. Neyse hazırlıksız falan 2000’den sonra bir kaç sınava girmişiz olmamış. 2011’de tesadüfen gittiğimiz Anadolu Ajansı’nda İstanbul şefi konumuna gelmiş bir gazeteci (!) bu durumu öğrenince ‘bu haber ‘ dedi. ‘Nasıl baktığınıza bağlı ‘ yorumunu yapmıştım.
“Ya dur bir kaç soru sorayım, fotoğraf çekelim haber yapalım” dedi. “Olur” dedim. Bir kaç soru sordu ben de süreci anlattım. Ertesi gün sabah aradı vatandaş.. ‘Nerdesiniz kamera göndereyim. Bir kaç sorumuz daha olur siz bir de kameraya detaylı anlatın. Görüntülü de yapalım bu haberi’ önerisinde bulundu.
O gün de sayısını tam hatırlamıyorumn ama 10'un üzerinde şehit var Güney Doğu’dan..
-Bilmiyorum nasıl bir haber yapacaksınız ama siz devletin ajansısınız ben bu ülkenin gazetecisiyim. Bakın 10'un üzerinde şehit var. Bence şu anda bırakın bizim sorunlarımızı da bunlara yoğunlaşın. Ya da isterseniz yakında üniversitenin açılışı var. Haberleşiriz oraya bir muhabir gönderirsiniz, ben de açılışa katılırım ordra sorularınızı yanıtlarım’ önerisinde bulundum.
Biz üniversitenin açılışını beklerken - çok iyi hatırlıyorum- bir gün Süleymaniye’de kuru fasulye yerken, yeğenim de Ankara’da üniversite kazanmış babasıyla Ankara’dalar ve kalabilecek bir yurt arayışındalar. Telefonla babasıyla konuştum ve şu uyarıyı yaptım. ‘Şu yurdu dikkatli seçin. Çocuğu yanlışla cemaat -falan yurduna kaydettirmeyesin. İstersen yarın sana Ankara’dan birilerini bulayım onlara git görüş. Sana yardımcı olurlar ’ dedim. O da iyi bir yurt bulduklarını ve değerlendirdiklerini gerekirse arayabileceğini söylemişti.
Bu konuşmayı yaptığımın ertesi günü sabah belediyelerin basın bürolarından, ordan-burdan arkadaşlar aramaya başladı.
-Abi seninli ilgili şu gazetede haber var
-Erhan bey senin ile ilgili falanca gazetede haber var..
Anadolu Ajansı haberi servise koymuş.
Ama ne haber. Söylemediğim bir çok şeyi söylemişim. Meger ne ağlamışım. 23 yıllık doktora macerası her nasılsa çıkmış 27 yıla. Verdiğmiz sınavdan bilgi olmadığı gibi ve üç dört defa girdiğimiz sınav çıkmış 27 yıllık sınav sürecine.. Hey yavrum hey. Geç onları ben, ‘İngilizce’den nefret ediyorum’ artı ‘Doktora bitene kadar evlenmeyeceğim’ demişim.. Altını çiziyorum. Cümleye bakın..
-Erhan Kızılyar ‘Doktora bitene kadar evlenmeyeceğim’ dedi.
Koskoaca Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Ajansı, işi gücü bırakmış benim evlenme derdine düşmüş...Dünyaya duyuruyor.. Aklıma nedense TAN Gazetesi gelmişti..
...
-Aradım Zatı muhteremi
-Nasıl bir haber bu?
-Abi şöyle yanlışlık oldu. Dışardaydım. Bilgisayar masa üstünde bir haber vardı onu servise koyacaktı arkadaşlar, yanlışla bu da ham şekilde bilgisayar masa üstünde duruyordu. Yanlışla bunu koymuşlar. Özür dilerim.
-Çekiyormusunuz, düzeltiyormusunuz ne yapıyorsaniz yapın. Yoksa mahkemeye başvuracağım?
-Ya abi.. Bir kaç gün geçsin yeni bir haber yaparız. Telafi ederiz.
Neyse bir ay geçti telafi eden falan yok.. Aradım telefonuna ulaşılmıyor. Sonra öğrendim Anadolu da bir yere gönderilmiş. Sonra da Ajans’tan ayrılmış mı, göndermişler mi . Yok.
...
İkincisini niye anlattım? Yukardaki örnek özel bir basın kurumuydu, ikincisi de Devletin kurumu..
Memlekette değil Tan gibi gazeteler; ülkenin devlet ajansları bile insanların itibarına yönelik saldırı amaçlı yalan-yanlış haberlere kaynaklık için kullanabiliyordu.. Yukarda da da hatırlattığın gibi şükür ki Ajans bu konuda kendi içinde gerekli önlemi alabiliyor.. Ama açılan yara da yerinde kalıyor..
Bir 24 Temmuz Basın Özgürlüğü günü öncesinde belki de bu örneklerde basın dünyasının yaşadığı ortamı az da olsa kıyısından köşesinden, farklı bir yaklaşımla anlatıyor olabilir.. Kimbilir..
İyi pazarlar, saglıklı günler efendim..