Medyanın hal-i pür melâli (2)

Türk medyası; durumu içler acısı, kolu kanadı kırık, geleceği karanlık..

*

Bu cümlelerle başlamış iki yıl önce; 25 Temmuz 2019’daki ‘Medyanın hal-i Pür melâli” başlıklı yazımız. Dün yine bir 24 Temmuz kutlandı sözüm ona. İki yıl önceki yazıya baktım. Pekte değiştirmeye gerek yok. Değişen bir şey yok medya açısından çünkü. Hatta olumsuzluk daha da artmış. Yazıyı bazı güncelleştirmeler yaparak yeniden yayınlamayı uygun buldum.

*

Türkiye, dün bir 24 Temmuz’da daha “Basında sansürün kaldırılışının’ yıldönümünü kutladı. Basının özgürlüğü adına kutlanacak bir durum yoktu ortada. Böyle olmalı ki, meslek kuruluşlarının basın açıklamaları , bir iki duyarlı siyasetçinin ‘İyilik dileklerini’ içeren mesajlar dışında pek kimseler oralı olmadı.

Türkiye’de gazetecilik mesleğini icra edenlerin en eski ve büyük örgütü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ‘Hapiste gazeteci istemiyoruz’ dedi. Hapishanedeki gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi.

Yapılan bir araştırmada halkın medya ya güvenmediği ortaya çıkıyor.

Halk biliyor ki, medyanın bir dönem en kıymetlileri olan kimi medya kurumları; yazarlarını, çizerlerini kapı önüne koyup , sahipliklikleri el değiştirdiğinde  içeriği de değişiyor. Haberlere bakışı değerlendirişi gerçeklerden uzaklaşıyor. Böyle olunca da bu medya tepe taklak aşağı doğru yuvarlanıyor görüyoruz, izliyoruz.

Bugün ne yazık ki ‘yalakalık, yandaşlık’ gazeteciliğin önüne geçmiş bulunuyor.  Bakın son dönemde Sezgin Baran Korkmaz’dan maaş alan gazeteciler gündeme geldi.  Televizyonlarda seyrettiğiniz kimi ünlü anchormanların habercilik dışında işbitiricilik, arabuculuk gibi işlerle uğraştığı iddiası gündeme bomba gibi düştü. İşinden oldu.  Bazı gazeteciler bir gazetecinin çok kısa sürede asla ulaşamayacağı servetlere ulaştı. Nasıl oluyor bunlar? Gazetecilikle mi?

*

Eğitimi yetersiz, doğru düzgün deneyimi olmayan, haber ve yazı yazmasını bilmeyen , gazeteci olmayıp kendini ‘Gazeteci’ ilan eden acayip cinslerin mesleğin bu duruma düşmesindeki katkıları az değil. En iyi yalakalığı onlar yapıyor. En iyi ticareti onlar yapıyor. Yalaka sever siyasilerin desteğiyle en iyi yerlere onlar gelebiliyor.

Bir nebze de olsa meslek kaygısı taşıyan, halka doğru haber verme düşüncesi taşıyan, gerçeği aramak isteyen gazeteciler; baskılarla, sansürlerle, hapishanelerle, dayaklarla karşılaşıyor. Gazetelerinden kovuluyor, yılların gazetecileri köşelerinden ediliyor, bir sözle kapı önüne konuyor.

Söylediği söze güvenilmez, söylediği ile yaptığı arasında tamamen zıt durumlar olan sözde gzeteciler de ‘Kendini gazeteci ilan edenler’ arasından çıkıyor. Halk böylelerine niye güvensin ki.. Niye.. Halk salak mı ki güvenecek. Medyaya güvenmiyormuş. Ben de olsam güvenmem. Söylediği ile yaptığı arasında dağlar kadar fark olan insanlara niye güveneyim. Hak etmediği ünvanları kendine yakıştıran insanlara ben niye güveneyim. Mesleğin okulunu okumadan; doktor, avukat, eczacı, subay, mühendis, veteriner olamazsınız. Ama gazeteci olursunuz. Boşverin mesleğin eğitimini almayı, doğru düzgün bir eğitim bile almadan ortaya çık ben gazeteciyim de. Nasıl olsa besliyor parlatılmaya ihtiyacı olan siyasetçi bezirganları..

*

Medyanın durumu içler acısıdır.

Hiç bir iktidar özgür basını sevmez ama AK Parti iktidarı hepsine rahmet okuttu. .. ‘Üniversite eğitimi almışları görünce beni afakanlar basıyor’ diyenleri YÖK Üyesi yapan bir hükümetten ne beklersiniz.

-Siz bu kadar gazetecinin hapiste olduğu başka bir dönemi hatırlıyor musunuz.?

-Siz bu kadar medya mensubunun kapı önlerine konulduğu, işlerinden olduğu, köşelerinden olduğu bir dönemi hatırlıyor musunuz?

-Siz bu kadar meslekle ilgisi olmayan, her önüne gelenin ortaya çıkıp ‘Gazeteciyim’ diye havalara girdiği dönemler hatırlıyor musunuz?

-Eskilerde de çok yetersiz di ama şimdilerde çalışanı sendikalı diye kaç kurum sayabilirsiniz. ?

Hükümet yirmi yıla yaklaşık iktidarda. Basın için ne çalışma yaptı bileniniz var mı? Hayatımızın her alanına giren, iletişimi kolaylaştırması faydası yanında kişi hak ve özgürlükleri açısından da çok tehlikeli bir alanı oluşturan internet konusunda doğru düzgün bir hukuki düzenleme bile yapılmadı.

Yazılı basının giderek zayıfladığı internet medyasının güçlendiği bir süreçte internet medyasının bir hukuki yapısı yoktur. İnternet çalışanları hukuki olarak gazeteci bile sayılmaz. İnternet siteleri hukuki olarak yayın organı olarak kabul edilmez. Ama resmi ilanlar o sitelere konabilir. Tuhaf bir durumdur.

Sayın Cumhurbaşkanı yayınladığı bir genelge ile ilgili birimler dışında kamu kurumlarının gazetelere abone olmamasını, kamu kurumlarının da dergi ve gazete yayınlanmamasını istedi. 

Basın ilan kurumu ilanlarının dağıtılmasında çok haksız durumlarda olmasına rağmen bunların düzeltilmesi yerine tamamen kaldırılması medya da sorunların giderek artacağına işaret eden bir gelişme.

*

Medyanın durumu gerçekten içler acısı.

Ekonomik olarak ayakta durmak artık imkansız hale geliyor. Bir ticari kuruluş tarafından desteklenmeyen, devlet desteği olmayan, özgür gazetecilik yapmak kaygısı ile hareket eden medya kuruluşlarının ayakta kalmasının pek imkanı kalmamış gözüküyor. Özgür basının olmadığı bir yerde de gerçek demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Medyanın durumu içler acısıdır doğru. Ama medyasının durumu içler acısı olan ülkenin durumunun ne olacağını da siz aklı selimlerin yorumuna bırakıyorum.

*

Ne yapmalı?

-Medyanın hukuki durumu yeniden düzenlenmeli. Gazeteci kimdir yeniden tanımlanmalı. Kimler gazete çıkarabilir bir kurala bağlanmalı..

-İnternet medyasının hukuki alt yapısı oluşturulmalı. İnternet medyası çalışanlarına basın kartı verilmeli.

-Resmi ilanların dağıtımının kaldırılması yerine, internet medyasını da kapsayacak şekilde daha adil olarak dağıtımının sağlanması.

-Meslekte kalitenin yükselmesi için eğitim düzeyinin özellikle mesleki eğitim düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir. İletişim Fakültesi mezunlarının meslekte daha çok istihdam edilmelerini sağlamak için asgari kadrolarda yasal olarak zorunluluk getirmelidir

-Meslekte başta sendikalaşma olmak üzere örgütlenmeyi teşvik edici düzenlemeler yapılmalıdır.

-Meslek örgütleri de günü geçiştirici etkinlik yerine, gerçekten mesleğin sorunlarının çözümü için çabalar içinde olmalıdır.