Tam güneş yüzünü gösterdi, bahar geldi, artık hava daha da ısınır diye beklerken, zamanda geriye gitmişim gibi hissettiğim bir günden merhaba sevgili “Dünlük”. Hava yine gri ve soğuk. Nisan gidiyor diyedir belki bu hüzün... Mayıs farklı hissettirir. İnşallah diyelim.
Ben de nisanı yolcu ederken bu ay okuduğum kitapların bende bıraktıklarını birkaç cümle ile özetleyeyim istedim. Jack London imzalı Kızıl Veba’yı daha önce hayli uzun şekilde anlatmıştım. O yüzden diğerlerini de kısaca anmadan geçmeyeyim dedim.
Mart sonu başlayıp nisan başı bitirdiğim Spinoza Mucizesi, Frederic Lenoir imzalı bir kitaptı. Birçok yönden kendime çok yakın buldum Spinoza’nın düşüncelerini... Katılmadıklarım da oldu. En çok “Dalga geçmemeli, ağlayıp sızlamamalı, nefret etmemeli; anlamalı” sözünü sevdim sanırım. Günümüzde söylediklerini hayata geçirmek daha zor gibi görünüyor olsa da, denemekten fayda gelmez diyerek bitireyim bu kitap hakkındaki görüşümü.
Sonra Emily Bronte’nin ilk ve son romanı Uğultulu Tepeler’i okudum. Çocukluğumda filmini ya da dizisini izlemiştim. Heatcliff ismini daha okumadan biliyordum yani. Marazi bir aşkın ne gibi korkunç sonuçları olabileceğini, kartopu gibi kaç hayatı etkileyebileceğini anlatan bir dönem romanıydı. Karakterleri çok gerçekçi tasvir etmiş Bronte... Gerçek hayatındaki karakterlerin yansıması olduğu yazıyordu. Belki ondan o kadar iyidir tasvirleri. Heatcliff karakterinde, sevgisizliğin insanı nasıl yaşarken öldürdüğünü gördüm. Ve onlar için gerçek kişilermişcesine üzüntü duydum. Yine de yazar okuyucusuna kıyamamış ve mutlu sonu çok görmemiş neyse ki...
Mehmet Rauf imzalı Define, 91 sayfalık bir polisiyeydi. Dönemine göre hayli başarılı buldum. Sade ve yalın anlatımıyla hiç sıkılmadan okudum. Devam kitabı Kan Damlası 75 sayfaydı. Bu kez Define’deki olayların devamı vardı. İki cinayet, olaya karışan akıllı ve hırslı bir dedektifle olaylar yine heyecanlı bir şekilde aktı gitti. Karakterleri okurken ses tonlarını eski Türk filmlerindeki salon beyefendilerini dinler gibi dinledim adeta kafamın içinde. Zevkliydi.
Voltaire’in 72 yaşında yazdığı Cahil Filozof nisanda bitirdiğim 6. kitap oldu. 72 yaşında yazmış bu kitabı Voltaire... Ben kimim? sorusuyla başlayarak Tanrı, adalet, erdem gibi konuları, emin olduklarını ve hala şüphe duyduklarını listeliyor bir anlamda. Dili çok eğlenceliydi. Şüphe başlıklı 12. bölümde “Ben sadece kendi zayıflığımı biliyorum; başkalarının gücü hakkında hiçbir fikrim yok” diyordu ünlü filozof. Bence herkesin bilmesi gereken tek gerçek de bu. Özgür müyüm? diye sorduğu 13. bölümde “Düşüncelerim zorunlu olarak beynime giriyor. O halde bu düşüncelere bağlı olan iradem nasıl özgür olabilir” diye soruyor ve “Gerçek anlamda özgür olmak, muktedir olmaktır” diye devam ediyor.
Sanırım kitapta en çok adalet kavramını ele aldığı 32. bölümü sevdim. Oradan alıntılarla bitireyim yazımı...
Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul
görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır.”
“Bana göre adalet kavramı bütün kainatın onay verdiği o denli temel bir hakikattir ki, beşeri toplumları kahreden en büyük suçlar bile adalet kisvesi altında işlenir. Suçların en büyüğü, en azından en yıkıcısı, dolayısıyla da doğanın amacına en zıt olanı savaştır. Oysa bu suçu adalet bahanesiyle haklı göstermeye çalışmayan tek bir saldırgan dahi yoktur.”
“Küçük hırsızlar bile birlik olduklarında, ‘Hadi gidip çalalım, dulun, yetimin elinden rızkını alalım’ demezler. Aksine şöyle derler: “Adil olalım, gidip malımızı onu gasp eden zenginlerin elinden alalım.”
“Komplocular, hatta en kan dökücüleri dahi hiçbir zaman, ‘Hadi gidip suç işleyelim’ dememiştir. Bunun yerine hepsi de, ‘Tiranın işlediği suçların vatan namına intikamını alalım’, ‘Bize adaletsizce geleni cezalandıralım’ demiştir. Kısacası korkak dalkavuklar, barbar bakanlar, iğrenç komplocular, günaha batmış hırsızlar, hepsi de kendilerine rağmen ayaklar altına aldıkları erdeme hürmet ederler.”
Kendi gücümüzün farkında olduğumuz, adalet duygumuzu hiç kaybetmediğimiz güzel günler dileğiyle...