Bugün 24 Temmuz Gazeteciler ve Basın Bayramı.
Nereden geliyor bu bayram?
Padişah II. Abdülhamit'in baskıcı yönetim döneminde (istibdat) gazetecilerin sansüre karşı başkaldırdığı gün olmasından. 30 yıl süren bu dönemde gazeteler yayınlanmadan önce sansür memurları tarafından inceleniyor, ondan sonra basılıp yayımlanabiliyordu. 24 Temmuz 1908 günü, İstanbul’daki gazete sahipleri, kendi aralarında sansürcüleri içeri sokmama ve gazetelerini sansüre yollamadan basma kararı veriyor. Bu direniş kararı nedeniyle 24 Temmuz'un “Basın Bayramı” olarak kutlanıyor.
Aradan tam 116 yıl geçmiş.
Peki 116 yıl sonra medyada durum ne?
Basım ve yayımdan önce yapılan denetim ‘‘ön sansür’’ olarak adlandırılır.
116 yıl öncenin gazetecileri padişahın ‘‘ön sansür’’ emrine karşı direnişe geçerken, bugünün medyası ve gazetecileri ne durumda.
116 yılda gazeteler parasal açıdan büyüyüp devasa holdinglere, teknik açıdan gelişip medyaya dönüştü.
Sansür ne oldu?
O da dönüştü; kendi kendini sansür (oto sansür) olarak kafaların içine, beyinlere yerleşti.
Bugün 116 yıl önce göndere çekilen özgürlük bayrağı yerlerde sürünüyor. Üzerinde tepinenler de yine ‘‘gazeteci’’, ‘‘yayıncı’’ sıfatını taşıyor.
Bunun sorumlusu sadece gazeteciler, yayıncılar mı?
Tabii ki değil.
‘‘Kendi putunu yapıp tapan’’, üretip yemek yerine yemlenmeye alışmış anlayış. Bu anlayışın yarattığı hükümranlar, o hükümranların şakşak tespih gibi sallayıp oynadığı beslemeler zinciri; besleme şirketler, besleme patroncuklar, besleme basın…
Ben 45 yıllık meslek yaşamımda, sansüre isyan bayrağını gönderde tutmaya çalışan az sayıda patron, az sayıda yayın sorumlusu (genel yayın yönetmeni, yazı işleri müdürü vs) gördüm. Kendilerini saygıyla anıp selamlıyor; bugün aynı çaba içinde olanların ızdıraplı bayramını kutluyorum.