İstanbul’da üç katlı bir bina durduk yere çöküp yıkıldı. Bir kişi öldü, 8 kişi yaralandı.
İlgili bakan şu açıklamayı yaptı:
‘‘İlk incelemeler sonucu binanın 36 yıl önce inşa edildiği, daha sonra 1.5 kat kaçak olarak eklendiği tespit edilmiştir. 1988 yılında inşa edilen binanın, mimarlık ve mühendislik standartlarına uyum sağlanmadan inşa edildiği, yapımında deniz kumu kullanıldığı ve daha sonraki süreçlerde binanın statiğini bozacak müdahalelerin yapıldığı anlaşılmıştır.’’
Bu açıklamanın açılımı şudur:
Bina projesiz yapılmış ya da projeye bağlı kalınmadan yapılmış. İnşaat hiç denetlenmemiş ya da denetçi tüm usulsüzlüklere göz yummuş. Binayı ayakta tutan kolonlara duvarlara sonradan müdahaleler olmuş. Kaçak kat çıkılmış. Üç katlı binada 1.5 katın kaçak olmasını ben anladım. Teras ya da çatı duvarları yarım kat mı sayılıyor?
Maalesef ülkemizdeki yapıların azımsanmayacak bir miktarı bu durumda.
Bina çökmesini, tehlikeli binalara karşı önlemleri konuşurken ‘‘çökme’’ içerikli başka haberler peş peşe geldi.
Hakkari Belediyesine kayyım atandı; ‘‘hukuk çöktü’’ türünden eleştiriler yapıldı. Bu eleştirilere göre de merkezi yönetim, yerel yönetime çökmüş oldu.
Belediye başkanı bu göreve aday olmuş. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ‘‘seçilme yeterliliğin var’’ deyip adaylığını kabul etmiş. Seçimde en çok oyu alıp başkan seçilmiş. YSK bu işin ruhsatnamesi olan mazbatayı vermiş.
Sonra birileri 10 yıldır devam eden yargılamayı anımsamış, oradaki iddiaları kesin suç, yargılamayı kesin sonuç kabul ederek, ‘‘bir gece ansızın’’ koltuğa çöküvermiş.
Başkan kesin delillerle görevden alınmış olsa bile belediye meclisinin yeni başkan seçmesi gerekirken, meclisi de yok sayan bir tutumla kayyım atanmasının makul bir izahı yok.
‘’Hukuk dışılık’’ olarak nitelendirilen bu olayların üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 6 yılda verebildiği (!) bir karar yeni şok dalgası oldu.
‘‘Yüce Mahkeme, 2018 tarihli 703 sayılı Anayasa'da Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin bazı hükümlerini iptal etti.’’
Bunun da açıklaması şöyle: Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veren kararnamenin bazı maddeleri, ‘‘bu konuda kararname çıkarılamaz, bu konu kanunla düzenlenir’’ denilerek iptal edildi. Yani cumhurbaşkanının 6 yılda yaptığı ve kanuna dayanması gereken pek çok işlemin kanuna dayanmadığına hükmedildi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘’Türkiye Cumhuriyeti'nin kolonları kesiktir, temeli kumdandır, devleti sakatlamışlardır. AK Parti ile MHP'nin anayasa tanımazlığı buna sebeptir’’ dedi. Bir anlamda daha yıkıcı çökme tehlikesine işaret etti. Tıpkı ‘‘mimarlık ve mühendislik standartlarına uyulmadan inşa edilen’’ binalar gibi yapılan işlerin düzeltilmesini istedi…
İnsan ister istemez, ihmal yüzünden çöken binaları, kaybedilen canları düşünüyor. Çökebilecek olanları ve kaybedilebilecek canları da…
Bir de o binalara benzeyen, AYM’nin kanuni bulmadığı işlemler ve o işlemlerin neden olduğu kayıpları. Örneğin Boğaziçi Üniversitesi’nde olanlar. Acaba kaç öğrencinin geleceğiyle oynandı, kaç bilim insanın çalışması engellendi. Öğrenci evlerine gece baskınları, onların açtığı ruhsal yaralar…
Aslında bir de şunu merak ediyorum: AYM’nin bu kararından sonra ‘‘kanunsuz olarak atanmış olmayı bilim namusuyla bağdaştıramam’’ diyebilecek olanlar var mı? Yoksa herkes koltuğa iyice yapışacak mı? Öyle ya bilimin yol göstermek gibi bir görevi de var.