Son dönem siyasetçiler arasında kendi gerçekliğini oluşturan bir adamdan söz ediyorum.
O’nunla aynı kökten geliyoruz.
Biz Demokrat Partiliydik, o da öyleydi.
Biz Adalet Partiliydik, o da öyle idi.
Biz Demirel’i severdik, O’nun babası da çok severdi.
Süleyman Soylu ile belki bu noktada ayrışmıştık.
O Çiller’e evrildi, Çiller’in oğlu olarak tanındı,
Biz ise Çiller’e karşı olduk.
Dolayısıyla hiç yanında olmadık.
İlk genel kurulda koltuğunu merkez sağın efsane ismi Hüsamettin Cindoruk’a kaptırınca bu partiden istifa edip AKP’ye yöneldi.
Hakkını yemeyelim;
Soylu siyaseti iyi bilenlerdendir.
Çok iyi bir hatiptir.
Miting ve meydan adamıdır.
AKP’ye geçişi her ne kadar merkez sağ tabanda hoş karşılanmasa da, bu parti içinde merkez sağdan gelenler arasında ciddi bir varlığa sahip olduğu söylenebilir.
Anketlerde Erdoğan’dan sonra ikinci olarak geliyor olması, O’nun bu partideki geleceğine de soru işaretleri koyuyor.
Bu partideki ömrü ne kadar olabilir?
İlk kabine değişikliğinde farklı bir göreve çekilerek pasifleştirilebilir, böylece kontrol altına alınabilir.
İstifa olayında Soylu lehine AKP içindeki beğeni butonunu işletenlere şunu hatırlatmak istemiştim:
“Fazla öne çıkardınız, bu partide artık yeri olamaz.”
Tahminimin doğru çıkacağına inanıyorum.
Çünkü tek adamlar hiçbir zaman yanlarında ikinci bir isme tahammül edemezler.
Soylu’yu şimdiki partisinde böyle bir kader bekliyor.
AKP’den koparsa, yanında önemli bir lokmayı koparabileceği görülüyor.
Terörle mücadelede başarılı sayılıyor ve milliyetçilerin sempatisini kazanıyor.
Kendisi dinci bir gelenekten gelmiyor.
Dolayısıyla dinci değildir,
Hayat tarzı O’nu öyle tarif ediyor.
Ekipçi bir siyasetçidir.
Gittiği yere ekibini de taşır.
DP’ye nurcu bir ekiple gelmişti.
Nurcuların hangi kanadına mensup olduklarını bilemediğim insanlardı bunlar.