Tek Başına Bir Şehri Gülümsetir Senin Gözlerin

(Ata Önder Atabeyin Anısına Saygıyla)

*

Türkiye, 7 Haziran 2015 seçimlerine Diyarbakır’daki HDP mitingine yönelik bombalı saldırının gerginliğinde girdi. 5 kişinin öldüğü 400 kişinin yaralandığı saldırıyı IŞİD üstlendi. Seçimler yapıldı. AKP % 40,8 oy aldı. "Seni Başkan yaptırmadık." çıkışına, "Halk kaosu seçti." diye karşılık verildi.

Cumhurbaşkanı 10 maddelik "Dolmabahçe Mutabakatı"nı tanımadığını açıkladı.

Çözüm süreci sona erdi. Şanlıurfa’nın Suriye sınırındaki Suruç ilçesinde, Kobani’ye yardım götürmek üzere toplanan Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin basın açıklaması yaptığı sırada intihar saldırısı düzenlendi. 33 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. Saldırıyı yine IŞİD üstlendi.

Suruç katliamından yalnızca iki gün sonra Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde iki polis, evlerinde başlarından vurularak öldürüldü. PKK önce üstlendi, sonra olay ile ilgisi olmadığını açıkladı.

PKK ateşkesi sona erdirdi ve Öz yönetim ilan etti. KCK'de 12 Ağustos’ta Kürtlerin yoğunluklu olduğu il ve ilçelerde Demokratik Özerklik ilan etti. Kısa süre içinde 4 il ve 15 ilçede Öz Yönetim ilan edildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçimlerin 1 Kasım'da yenilenmesi kararını aldı. Ülkede kaos tüm hızıyla devam ediyordu. 6 Eylül’de Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker yaşamını yitirdi. 8 Eylül’de ülke genelinde HDP binalarına saldırılar başladı.

Böyle bir ortamda DİSK, KESK, TMMOB, TTB ortak bir miting düzenleme kararı aldı. "Emek, Barış, Demokrasi Mitingi." Tarih 10 Ekim 2015.

Ankara Garı önünde toplanılıp Sıhhiye Meydanına yürünülecekti. 10 Ekim sabahı, Türkiye’nin dört bir yanından gelen on binlerce vatandaş Ankara Garı önünde toplanmış, miting alanına hareket etmeye hazırlanıyordu. Ancak saat tam 10.04'te peş peşe iki patlama yaşandı. Ambulanslardan önce Çevik Kuvvet girdi alana. Alanı boşaltmak için etrafa gaz bombalarıyla saldırdı. Meydandakiler bir yandan yaralılara müdahale ederken bir yandan da Çevik Kuvvet'e direniyorlardı. Yaralılara müdahale gecikti, hastanelere yetişmekte geç kalındı ve Cumhuriyet tarihinin en ölümcül intihar saldırısında 101 kişi hayatını kaybederken 500'ün üzerinde kişi yaralandı.

Yayın yasağı getirildi; internet servis sağlayıcıları tarafından Twitter, Facebook gibi sosyal medya sitelerine erişim engellendi. Haber yapan gazetelere, yaralıları taşımak isteyenlere ve kan anonsu yapan insanlara soruşturma ve davalar açıldı. İçişleri Bakanına "İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?" dendi. "Güvenlik zafiyeti yoktur," dedi. Adalet Bakanı sadece güldü geçti, dönemin Başbakanı "Kokteyl terör" dedi geçti.

Seçimler yapıldı. Kâbus dolu 5 ayın sonunda AKP %49.5 oyla ve 317 milletvekili ile tek başına iktidar oldu da ülke nefes aldı(!).

Gidenler, kirli cümlelerden arınmış şiirlerden, şarkılardan oluşan ıslak bir miras bırakıp ayrıldılar aramızdan. Bir uslanmaz umutla, sadece yeşil bir limon ağacı düşlemişlerdi bahçelerinde. Kirazların ve çocuk eli değmemiş bakir atlıkarıncanın yanında ne de güzel durur diye. Ömürlerine çizdikleri değer Tanrının gözüne batmış olacak ki aklımıza ve kalbimize saplı bir bıçak gibi dövüşe dövüşe tanıdık sokaklardan geçip, üstü hala sıcak kaldırımlara basarak yürüdüler eksik kalan ömürlerini tamamlamaya.

★★★

Katliamdan yaklaşık bir yıl sonra, serin eylül akşamlarının birinde telefonum çaldı. Arayan Orhan ağabeydi. Kısa bir hal hatırdan sonra, konu geçen yılki 10 Ekim Ankara katliamına geldi. Kendisi de katılmıştı o mitinge. Patlamadan sonra aramış, iyi olduğunu öğrenince rahatlamıştım. Bencilce bir duygu olduğunu biliyordum ama insan böyle durumlarda sadece kendinde kayıtlı telefonları arayabiliyor haliyle.

"Bu yıl 1. ölüm yıldönümü Ata Önder'in. Onunla ilgili bir türkü yazıp bestelemek istiyorum ama yazdıklarım istediğim gibi olmadı. Sen bir şeyler yazabilir misin?" dedi. Bende "Ata Önder'i katliam sonrası medyada okuduklarımdan öte tanımıyorum ağabey." dedim. "Ama bana şiir yazdıracak bir söz, bir anı veya duygusu pas tutmamış bir olay söylersen, onu senin gözünle okuyup bir şeyler yazabilirim." Biraz düşündü. Sonra akılına gelen birkaç şeyi söyledi. "Yok," dedim, "Bunlar değil." Aradan birkaç gün geçti. Tekrar aradı Orhan ağabey.

"Ata önder patlamada ağır yaralanmış hastaneye kaldırılmıştı. Çok geçmeden kaybettiğimizin haberi geldi. O sırada ben Hekimhan'a gelmiştim. Cenaze Ankara'dan yola çıktı. Suyu çekilmiş kuyuları, yaprakları olmayan ağaçları, dereleri-tepeleri, kasabaları, şehirleri geçip geliyordu Hekimhan'a doğru. Haber almıştık. Hasançelebi'nin girişinde kalabalık bir kitle ile karşıladık. Acımızı, öfkemizi dağa -taşa çarpsak da yatışacak gibi durmuyordu. Saatler gece yarısını geçiyordu. Caddenin elektrik direklerinde asılı kalmış lambalar, cılız ışıklarıyla küçük kasabayı aydınlatma telaşına düşmüştü. Konvoy göründü. Cenaze arabası en önde diğer arabalar arkasında uzunca bir konvoy oluşturmuşlardı. Durdu arabalar. Herkes indi. Bende cenaze arabasına doğru bir kaç adım atmıştım ki, Ata'nın tabutuna sarılan annesi başını kaldırdı. Onca karanlığın, onca kalabalığın içinde beni gördü. Göz göze geldik. Evlat acısıyla yüreğindeki yangını söndüremeyen gözyaşlarını silip; geceyi, karanlığı ortadan ikiye ayıran çığlığıyla bana selendi. 'Orhan, Ata'ma niye sahip çıkmadın, Orhan Önder'ime niye sahip çıkmadın!!!' Sesi ocağa atılmış kuru odun gibi çatırdıyordu. Daha bir harlandı yüreğimdeki yangın. Kalbim, aç bir kurdun önünde yüreğime basa basa parçalanıyordu sanki. Verecek cevabım yoktu. Ölüm kalleş bir pusu sonrası gelip oturmuştu aramıza. Tek başına bir kenti gülümsetirken Ata'nın gözleri, şimdi boylu boyunca uzanmış yatıyordu ve gökyüzü bir keder habercisi gibi iki gözü iki çeşme ağlıyordu..."

Cenaze o gece Hekimhan'da morg ‘da kalmış, ertesi gün öğle sonu Karadere'de kalabalık bir katılımla toprağa verilmiş.

Uzun bir sessizlik sonrası "Tamam abi, türkünün sözlerini yazacağım" dedim.

**

Ata Önder'e Ağıt.(Anısına Saygıyla)

"Sabahleyin saat beşte Yürüdük on bin yoldaşla Çıkımızda kuru ekmek, kuru soğan Titriyor Ankara, Kızılay, Tandoğan

Gar meydanı, gar meydanı Yiğitlerin er meydanı Pusu kurmuş katiller Gez göz birde arpacık Önder'im en önde körpecik

Eylül'den sonra, kasımdan erken Ulaştık Ankara gar önüne Yoldaşlar bizi beklerken

Sadece barış içindi bunca telaş Bunca çığlık, bunca halay, bunca türkü İncitmeden bahçenizden bir dalı Toplanmıştık Lazı, Ermenisi, Kürdü

Ankara garı, çarşı Anlara garı, pazar olsun Nasıl kıydınız bize güpegündüz Döndükçe dünya Öfkemiz, cehenneminiz olsun

Yoldaşlar yatar, kanlar içinde yerde Nasıl çare bulayım ben bu derde Tanıdıksınız ezelden, barışın cellatları Bilin ki kapanmadı daha son perde

Tuttum elinden kaldırayım diye yukarı Yüreği kaldı yüreğimin üstüne mağrur Sesini kayıp etmiş bir türkü gibi Tepeden tırnağa aşk Tepeden tırmana gurur

Çiçekler öksüz artık Nergisler solgun, fesleğenler kokusuz, Çocuklar küs, sevinçler dilsiz Leylim leylim Söyle gülüm söyle Hangi taşa çarpam başımı Nasıl yaşanır bu dünya sensiz

Hangi dal budanırsa köze gider Hangi yamaç aşılırsa düze gider Söyle Önder'im söyle Sen omuzlarda yürürken Kapatsam tüm ışıkları Hangi yol dolanır da bize gider

Neyleyim neyleyim Önder'im vurulmuş neyleyim Bıraktım Ankara'da Azrail'e oğlunu Şimdi Ben anasına ne diyim Sevdiği yolar saçını Şimdi ben ona Ne diyim