TÜRKİYE

Türkiye sıradaki afeti çaresizce bekliyor!

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nce yapılan açıklamada, depremler sonrası verilen vaadlerin tutulmadığına işaret edilerek, “Böylelikle yarın yine bir depremde daha, aynı acıları yaşamak kaçınılmaz hale gelmiştir.”denildi

TMMOB iİnrşaat Mühendisleri İstanbul Şubesi tarafından 6 Şubat Depreminin yıldönümü nedeniyle bir basın açıklaması yapıldı. Açıklamada, “17 Ağustos Depreminden sonra depreme hazırlık konusunda büyük vaatlerin kısa süre sonunda unutulduğu ve bu nedenle aradan geçen çeyrek asırda hiçbir ciddi ilerleme sağlanmadığı için aynı acıları tekrar yaşadığımız gibi, 6 Şubat Depremlerinin akıbeti de benzer yönde ilerlemektedir. Böylelikle yarın yine bir depremde daha, aynı acıları yaşamak kaçınılmaz hale gelmiştir.”denildi.

Açıklama şöyle:

 Şube yönetim kurulumuz tarafından 6 Şubat Depremlerinin 2. Yıl dönümü nedeniyle 6 Şubat 2025 tarihinde Harun Karadeniz Konferans Salonu’nda bir basın toplantısı gerçekleştirildi. Şube Yönetim Kurulu Başkanımız Sinem KOLGU, Şube Yönetim Kurulu 2. Başkanımız Özer Or,  Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Elif ERSOY ve Şube Yönetim Kurulu Sayman Üyemiz Sami GÜLTEKİN’in katılmış olduğu toplantıda, basın açıklaması metni Şube Yönetim Kurulu Başkanımız  Sinem KOLGU tarafından basın mensuplarına aktarıldı.

TÜRKİYE SIRADAKİ AFETİ ÇARESİZCE BEKLEMEKTEDİR! SORUMLULAR BİR AN ÖNCE HAREKETE GEÇMELİDİR!

 Bugün, ülkemizi derinden sarsan ve tüm yurttaşlarımızın hafızalarında unutulmayacak acılar bırakan 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerin ikinci yıl dönümünü geride bırakıyoruz.

Aynı gün ardı ardına Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli meydana gelen depremlerde resmi verilere göre yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazlası ağır hasar almış, 11 ilde 14 milyonu aşkın nüfusu doğrudan etkileyen bu yıkımın sonucunda 50 binin üzerinde yurttaşımız hayatını kaybetmiştir.

Bu büyük felakette hayatını kaybeden yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, ailelerine ve yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.

6 Şubat Depremleri, etkilediği coğrafi alanın genişliği, nüfusun fazlalığı ve yıkımın boyutu itibariyle, yıllarca etkisini sürdürecek bir toplumsal travma yaratmıştır.

Bununla birlikte bilimin ve mühendislik uygulamalarının gelişimine, ülkemizin bu alandaki beşeri kaynaklarına dayanarak, Türkiye gibi aktif fay hatlarıyla örülü bir coğrafyada deprem endişesiyle yaşama çaresizliğine mahkum olmadığımız rahatlıkla söylenebilir.

Fakat ne yazık ki, bilime ve mühendisliğe kulak tıkandığı, meslek odalarının yok sayıldığı, geçmişteki acı tecrübelere rağmen bunca yıldır önlem almayan sorumlulardan hesap sorulmadığı sürece yeni felaketlerin de kapımızda olduğu bilinmelidir.

Deprem istatistiklerine göre ortalama her altı yılda bir büyüklüğü 7 veya üzeri, her yıl iki adet 6 veya üzeri bir deprem meydana gelmekte ve ne yazık ki bu depremler önemli can ve mal kayıplarına yol açmaktadır.

Türkiye’de her yıl ortalama 25 bin civarında deprem olduğu, 6 Şubat Depremlerinin artçı yoğunluğu nedeniyle 2023 yılında 74232, 2024 yılında ise 31890 deprem meydana geldiği bilinmektedir. Bu veriler, ülkemizin depremselliğinin açık bir göstergesidir.

Asıl şaşırtıcı olan, deprem olaylarına aşina olmamıza karşın depreme yönelik hazırlıklarımızın bu kadar geri kalmasıdır.

iSTANBUL'DA BİNLERCE İNSAN HAYATINI KAYBEDEBİLİR 

Yakın bir gelecekte de büyük depremler yaşayacağımız gerçeği bilimsel bir hakikattir. Tam olarak ne zaman ve nerede meydana geleceği bilinmese de bilimsel veriler ışığında deprem olaylarını öngörmek mümkündür.

Nitekim AFAD tarafından yapılan senaryo çalışmasına göre Kuzey Anadolu Fayında, Marmara Denizi'nde meydana gelebilecek 7.5 büyüklüğündeki bir deprem sonucu 44 bin 802 binanın yıkılacağı, sadece İstanbul kent merkezinde 26 ile 30 bin arasında yurttaşımızın hayatını kaybedeceği varsayılmaktadır.

Ülkemizin depremselliği bilinen bir gerçektir. Bilinmez olansa her an deprem beklenen aktif fay hatlarıyla örülü bir ülkenin yapı stokunun durumudur. Öyle ki yapı stokumuzun belirsizliğini gözler önüne seren acı bir olay yakın zamanda Konya ilinde yaşanmıştır.

Konya’da, 4 katlı bir bina, deprem gibi herhangi bir dış etken dahi olmaksızın kendiliğinden çökmüştür. Üstelik, bir yapının kendi kendine çökme olayının ülkemizde ilk kez yaşanmadığı da bilinmektedir.

SADECE YÜZDE 10 DÖNÜŞÜME GİRDİ

2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına göre 2024 yılı Eylül başı itibarıyla Türkiye’de toplam konut sayısı 42,2 milyondur. TBMM’de Kahramanmaraş Depremlerinden sonra kurulan araştırma komisyonunun Mayıs 2023 tarihli raporuna göre, 6-7 milyon konutun en kısa sürede dönüştürülmesi gerektiği ifade edilmektedir.

6306 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2012 yılından 5 Nisan 2023 tarihine kadar, ülke genelinde 781.333 konuta riskli yapı tespiti yapılmış, 711.545 konutun ise yıkımı gerçekleştirilmiştir. Yani 11 yılda, riskli görülen 6-7 milyon yapının yalnızca yaklaşık yüzde 10’u kadar dönüşüme girmiştir.

Ülke genelinde 7 milyon civarında konutun olası bir depremde yıkılması söz konusuyken, bu hızda ilerlerse, tüm riskli yapılarımızın dönüşümü, ancak yüz yıl sonra tamamlanmış olacaktır, tabii yapı stokumuza yeni riskli yapılar eklenmezse…

Gerçeklerle vaatler arasında derin bir fark görünmektedir. Bu fark 6 Şubat Depremlerinden sonra başlatılan deprem konutları çalışmalarında da açığa çıkmıştır.

Depremlerin hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 319 bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin konut inşa edileceği sözü verilmiştir. Bırakalım bir yılda 319 bin konut yapımını, depremin 2. yılı geride kalırken, yalnızca 201 bin konutun tamamlandığı Bakanlık tarafından açıklanmıştır.

Depremlerin üzerinden geçen 2 yılın ardından vaat edilen konutların yalnızca yüzde 31’i tamamlanmıştır. Tamamlanan konut alanlarında da elektrik, su ve kanalizasyon hizmetlerinde, kent için ulaşımda yaşanan yetersizlikler günlük yaşamı olumsuz etkilemektedir. Yine bu hızda ilerleyeceği varsayılırsa, vadedilen deprem konutlarının tamamlanması en az 4 yıl daha sürecektir.

ASBEST YAYILIMI CİDDİ SORUNLAR İÇERİYOR 

Deprem bölgesinde birçok ilde ağır hasarlı yapıların yıkım işlemlerinin bile henüz tamamlanmamış olması, bölgenin daha uzun yıllar normal yaşama dönmesinin zor olduğuna işaret etmektedir.

Konut üretimiyle ilgili sorunlar bir yana, deprem bölgesinde bugün hala altyapı, ulaşım, sağlık, eğitim gibi yaşamsal konularda çok ciddi sorunlar devam etmektedir. Bir kışa daha deprem bölgesinde geçici barınma alanlarında giren depremzedeler, elektrik ve su kesintilerinin yarattığı olumsuzlukların yanı sıra temiz suya erişim sorunları, hijyen koşullarının sağlanamaması nedeniyle de salgın hastalık başta olmak üzere önemli sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadır.

Çadırlarda ve konteyner kentlerde sel ve yangın gibi olaylar meydana gelmekte, deprem felaketinden canlarını zor kurtaran depremzedeler başka felaketlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Enkaz atıklarının yönetimindeki kuralsızlık da asbest yayılımı başta olmak üzere çok ciddi çevresel sorunlara yol açmaktadır.

İMAR AFLARIYLA YARATILAN SORUNLAR 

Son 20 yılda 6 imar affı yasası çıkararak mevzuata aykırı eklentiler veya değişiklikleri gerekli tedbirler almadan kâğıt üstünde yasal hale getiren, yasalara aykırı olarak üretilen ve mühendislik hizmeti almayan yapıları “imar aflarıyla” bağışlayarak kaçak yapıların/yapılaşmanın yasallaşmasını sağlayan, ülkemizdeki yapı üretim sürecine halkın can ve mal güvenliğini yadsıyarak sadece kâr odaklı bakan siyasi iradenin sorumluluğu görmezden gelinmektedir.

Yıkılan binaların hangi sebepten yıkıldığı net olarak ortaya konulmadan, yıkım sebepleri ve sorumluluk zinciri tespit edilmeden, tasarım, yapım ve denetimden sorumlu meslektaşlarımız halen cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır.

Tutuklamalar bir tedbir olmaktan çıkmış ve öne alınmış ceza gibi uygulanmaya başlanmıştır. Ceza yargılamasının en temel ilkelerinden olan masumiyet karinesi meslektaşlarımız açısından, suçsuz olmadığı hükmen sabit oluncaya kadar suçlu sayılacaktır, şeklinde tersine çevrilmiştir.

Yargılamalarda hâkime yardımcı olması beklenen bilirkişi raporları, bilimsel ve teknik pek çok hata içermekte, hukuka aykırı olarak kusur belirlemesi yapılmakta, söz konusu bilirkişi raporlarının olayın özelliği gereği doğrudan yargılamaya yön vermesi nedeniyle adil bir yargılamadan uzaklaşılmaktadır.

Sonuç itibariyle;

6 Şubat Depremlerinin ardından oluşan kamuoyu baskısıyla gündeme gelen yapı üretimi ve denetimi süreçlerinin sağlıklı ve güvenli bir şekilde yürütülmesi ve yıkımda sorumluluğu bulunanların adil bir şekilde yargılanması talepleri, aradan geçen iki yılın sonunda sulandırılmış, giderek toplumun gündeminden çıkarılmıştır.

Denilebilir ki 17 Ağustos Depreminden sonra depreme hazırlık konusunda büyük vaatlerin kısa süre sonunda unutulduğu ve bu nedenle aradan geçen çeyrek asırda hiçbir ciddi ilerleme sağlanmadığı için aynı acıları tekrar yaşadığımız gibi, 6 Şubat Depremlerinin akıbeti de benzer yönde ilerlemektedir. Böylelikle yarın yine bir depremde daha, aynı acıları yaşamak kaçınılmaz hale gelmiştir.

Depremin ikinci yılında, kaybettiklerimizin acısı yüreklerimizde tazeliğini korurken, gelecekte deprem zararlarının etkisini en aza indirmek için daha kapsamlı ve etkin adımlar atılmasının gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz.

Riskli yapı stokumuzun dönüştürülmesinden yapı denetim sisteminin baştan sona yeniden düzenlenmesine, yapı üretim sürecini belirleyen mevzuatta ve uygulamalardaki eksiklerin ve hataların düzeltilmesinden proje, imalat ve denetim aşamalarında mühendislik hizmetlerinin tam ve etkin olarak verilmesinin sağlanmasına kadar atılması gereken adımlar, yapılması gereken düzenlemeler Odamızca ilgili kamu idarelerine ve kamuoyuna defalarca açıklanmıştır.

Bu açıklamalarda ve raporlarda ifade edilen çözüm önerilerinin bir an önce hayata geçirilmesi ve meslek odalarının bu sürece dahil edilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.