UÇUŞ ESNASINDA SOSYAL MESAFEDEN MUAF MIYIZ?

 İnsan bağışıklığına  yabancı ve kolay bulaşabilen, patojen ve ölümcül “Covid 19”, “Toplum sağlığı felaketi” tanımının içini tam anlamı ile doldurarak, artan yayılma hızıyla, Dünya”nın her yerinde can almaya devam ediyor.

Böylesine insanlığı tehdit eden bir felaket karşısında duyarlı olan aydın kesimin, kontrollü normalleşme konusunda hassasiyet gösterdiği anlaşılıyor. Hatta bazıları neredeyse mikrobiyoloji ve infeksiyon hastalıkları uzmanı olacakmış gibi de işi ilerletmiş. Asemptomatik taşıyıcıların belirsizliğinin hastalığın yükünü arttırma eğiliminde olabileceğini, önümüzdeki süreçte hastalığın düşük düzeyde direnç göstermesi ihtimalini filan konuşuyorlar.

Tabii, bir de kurallara uyum sağlamakta adeta direnç gösteren, yani şu maskesiz gezenler meselesi var. Bakıyorsunuz, mağaza ve dükkân çalışanlarının çoğunluğu maske kullanmıyor. Hatta lokanta çalışanlarını maskesiz servis yaparken görünce şaşkınlıkla izliyorsunuz. Anlaşıldığı kadarıyla işler de  iyi gitmiyor, moraller bozuk… Göründüğü kadarı ile o, haletiruhiye içindeki insanları Lisanımünasiple de uyarmaya kalksanız başınız derde girebilir.

Ha keza; her daim sosyal mesafeden filan söz ediliyor ya; uçağa bindiğinizde insanları bitişik nizam, burun buruna oturtuyorlar. Mizahi bir uygulama gibi; uçarken sosyal mesafe kuralından muafsınız… Tabii, insanlar da haklı olarak uçak kabininde sosyal mesafe uygulanmadığına göre demek ki, bunun bir anlamı yok diye düşünüyor olabilir.

Sevgili dostlar; salgın, öylesine bir toplumsal felaket ki, daha önceki yazımda da belirtmiştim. !918-1920 deki grip salgının da on milyonlarca insan hayatını kaybetmiş. Düşünebiliyor musunuz? Sadece ABD”de 675 bin kişi ölmüş.  1. Dünya savaşı sırasında cephede ölenlerin iki katı kadar insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuş. Bu yüzünden Avrupa”da büyük savaşı noktalayan ateşkesin sağlanmasında ki etkisi de göz ardı edilemez.

Her daim geçmişten çıkartmamız gereken dersler var. Salgınlar tarihinde, hastalıkların kontrolü için yapılan uygulamaların incelenmesi, bir anlamda halk sağlığı alanında iyileştirmelerin ve gelişmelerin anlaşılması bakımından da önem arz ediyor.. Mesela; günümüzde eli güçlendirilmiş yerel yönetimler halk sağlığı alanında pekâlâ varlık gösterebilir. Belediyelerde tıpkı Yapı kontrol Müdürlüğü gibi, Halk Sağlığı Müdürlüğü olamaz mı?

Ben gayet iyi hatırlıyorum, İstanbul”da Bakırköy ve Kadıköy Belediye”sinin yeni kurulduğu yıllarda mikrobiyoloji laboratuarı vardı. Rahmetli Dr. Yıldırım Aktuna, Bakırköy Belediye Başkanı olduğu dönemde besin hijyeni uzmanı, veteriner hekim ve doktorlardan oluşan bir halk sağlığı ekibi kurmuştu. Haftanın belli günlerinde bizatihi başında olduğu ekip ile denetimlere çıkıyordu. Adeta halk sağlığı seferberliği başlatarak gündem oluşturmuştu. Toplumda farkındalık yaratarak çok başarılı işlere de imza atmıştı. Hatta yapılan uygulamalardan ilginizi çekeceğini tahmin ettiğim trajikomik hikâyelerde çıkmıştı. Başka bir yazımda anlatırım. 

 Dönemin Kadıköy Belediye Başkanı olan Rahmetli Osman Hızlan”da henüz doğru düzgün bir Belediye hizmet binası olmamasına rağmen halk sağlığı konusunda duyarlılık göstererek mikrobiyoloji laboratuarı tesis ettirmiş ve uzman bir kadro ile ekip oluşturarak denetimler yapıyordu.

 Sevgili dostlar, bilindiği gibi bizim memlekette vaka sayısı 19 Mayıs tarihinden bu yana dalgalanma halinde, hatta bazen artış eğilimi gösterdiği de söylenebilir. Kurallara uyulması ve denetim konusunda eksiklerimizin olmadığı söylenemez. Salgının iktisadi yansımalarını hep birlikte yaşıyor ve izliyoruz. Önümüzdeki süreç iş hacmindeki daralmanın yaratacağı göç hareketleri ile radikal değişimlere gebe görünüyor.

Tedbirli olun, sağlıkla kalın efendim.