VEHBİ DİNÇERLER

Gaziantep’te köşkerlikle geçimini sağlayan bir babanın evlâdı olarak dünyaya geldi.

Baba oğluna inançla şunu söyledi: “Seni köşker yaptırmayacağım.”

Dediğini de yaptı. Oğlunu okuttu, geleceğin Milli Eğitim Bakanı yaptı.

(Köşkerlik, ayakkabı tamirciliği, yemenicilik diye geçen bir meslekti.)

Cumhuriyetin böyle pek çok mucizesi vardır.

Köşkerlikten bakanlığa, çobanlıktan Cumhurbaşkanlığına yükselmenin önünü açan büyük Atatürk’e ve o çocukları yetiştiren babalara, annelere rahmet olsun.

Vehbi Dinçerler, Özal döneminin “muhafazakâr kanadı” na mensup bir siyasetçi idi.

Rahmetli Özal’ın dört eğilimi bir araya getirdiği partide bu gruplar maharetle bir araya getirilmiş, bu parti iyisiyle ülkeye yaptığı hizmetlerle taktir edildi.

Sağcı Vehbi Dinçerler’le solcu Tınaz Titiz’in aynı kabinede bakanlık yaptıkları güzel bir hoşgörü dönemkiydi.

O dönemde televizyon ekranlarından sık sık bira reklamları izlenirdi.

“Bira bu kapağın altında” görüntüsüne “fışş” diye bir ses eşlik ediyordu.

Gaziantep’li Köşker’in muhafazakâr oğlu, gençliği alkole çağıran bu görüntüleri yasaklatarak büyük bir hizmette bulundu.

Gençleri alkolizm tehlikesinden korudu.

Bir askeri dönem sonunda bakan olmuştu ama, o sistemin vesayetinin gölgesi üzerindeydi.

Yılmadı, yılgınlık göstermedi.

Sağ olsun, “Vesayete Direniş” adlı tuğla kalınlığındaki kitabını bana da göndermiş.

Vesayet, daha ilk satırlarda göze çarpıyordu.

Cumhurbaşkanı Evren, sık sık uyarıyor; birayı neden yasaklattırdığını, 19 Mayıs gösterilerinde kızlara neden pantolon giydirildiğini sorguluyordu.

Dinçerler’in bütün bunlara cevabı hazır ve cesurca idi.

Bazı görüşlerine katılmasam da, Sayın Dinçerler’i ülkesini ve milletini seven, manevi değerlerine bağlı, dürüst bir bakan olarak tanıdım.

Bir dönem Devlet Bakanlığı da yaptı. Başbakanlığın uzun koridorunda Devlet Bakanlıkları sıra sıra dizilmişlerdi.

Bizim Bakanlığın karşısına da Dinçerler’in Devlet Bakanlığı yerleştirilmişti.

Danışmanları Ahmet Kurdoğlu ve Numan Günay yakın arkadaşlarımdı.

Ara sıra kapılarını açar, onlara kendime has selâmlarımı verirdim.

Dinçerler’in bir teşebbüsü de okullarda Arapça’nın yabancı dil olarak okutulmasına yönelikti.

Arapların bizim ezeli düşmanımız olduğunu bildiğimden, sayın bakanın bu görüşüne katılamıyordum.

Bu dönemde bakan olsaydı, Arapçaya böyle toleransla bakar mıydı; sanmıyorum.

Sevimli bir Anadolu insanıydı. Söze “ğardaşım” diye başlaması çok hoştu.

Kendisini saygı ile selamlıyorum.

Allah uzun ve sağlıklı ömür versin.