Yazsam roman olur, yazmasam kül!

Yıl 2004... Boşanma aşamasındayım. Sancılı bir ayrılık. Çocuklar küçük olduğu için uzun süredir çalışmıyordum. Öncelikle oturdugumuz ortak evi elimizden çıkarıp, herkes kendine ev tutmalıydı. Üç ay süremiz vardı.
Fransa gibi bir yerde, eğer çalışımıyorsanız ev tutma imkanınız sıfırdır. Ancak, tanıdık evi olan biri size iyilik yaparsa şansınız olur.
Çalısıyorsanız kiranın iki üç katı maaş isterler. Neyse! Benim acelem vardı. Ev bulmalıydım. Başvurduğum her yerden olumsuz cevap alıyordum. Malum tek bayan, çocuklu ve işsiz. Nasıl versinler ki?
Birkaç arkadaştan bana sahte iş kontratı yapmalarını istedim ama oda olmadı.

"Önce söyleseydin ya, şimdi mümkün değil falan"

*
Bu arada deli gibi de iş arıyorum. Her yere haber gönderiyorum. CV mi postalıyorum. Bir ara çok umutsuzluğa kapıldım. Sonra iyice düşündüm.
Ne yapabilirim?
Aklıma banka müdürümle konuşup, bana ev satın almam için kredi çıkarmasını, en kısa sürede iş bulacağımı ve ödeyebilecegimi anlatmak geldi.
Geldi işte!
Neden olmasın?

*

Bütün enerjimi toplayıp, randevu alıp gittim. İçinde bulunduğum durumu, kiralık ev tutamadığımı detaylı bir şekilde her şeyi anlattım.
Galiba işte "umudu kaybetmemek gerek" dedigimiz o anlardan biriydi.
"Size yardımcı olacağım, bu şekilde bırakmak vicdanıma el vermez. Müşteri olarak tanıyorum ve kısa sürede iş bulup çalışacağınıza da inanıyorum" diyerek bana ayda ne kadar ödeyebilirim hesabını yapıp, kredimi onaylamış, ben de bir ev bulup taşınmıştım.
Derken, başvurduğum bir yerden iş için çağırdılar. Ne olduğu umrumda bile değildi. Hemen gidip uzun bir pazarlıktan sonra başladım. Zira o kadar başvurunun İçinden, bir fabrikada paketleme işi için çağrılmıştım.
Ne zaman başvurmuş, nasıl başvurmuştum bilmiyorum. Hiç anlamadığım, hiç çalışmadığım bir sektördü.
O telaş, o acelelik içinde her ilana adaylığımı göndermiştim.
"Yapabilir misinizz?" sorusuna öyle bir cevap verdim ki, sorumlu yarın gelin başlayın dedi. Kaybedecek vaktim yoktu. Eve taşındım ve ise başladım.

*
Benim için büyük bir devrim, büyük bir nimetti o arayış içerisinde. Çocuklarımla bir düzen kurmuştum. Yeniden başlamıştım.
O fabrikada sekiz ay çalışıp hayatımı bir düzene sokmuştum. Toz duman, marjinal bir ortamda iyi bir paketçi olmuştum.
Ama ne büyük mutluluktu bir yerlerden yeniden başlamak, başarmak, yeniden yaratmak,
adeta küllerinden yeniden doğmak, nasıl da güzeldi!
Hikayenin arkası ve bugüne geliş çok daha uzun. Upuzun!
Başka işler, daha neler neler! Sonrasında ki yaşananlar, zorluklar, güzellikler, inişler, çıkışlar, kazanılan ve kaybedilenler...

Bir yanı beyaz diğer yanı kara bir tül!

"Tırnaklarımla kazıdım" deyimi...Yazsam roman olur, yazmasam kül!

*

Herkesin bir bildiğiniz, bir gördüğünüz hikayesi, bir de bilmediğiniz hikayeleri vardır.
İyi kötü, bütün bu deneyimlerden, bu yaşananlardan öğrendiğim, ders çıkardığım çok şeyler oldu.
Bazen dibe vurdum. Bazen de tavan yaptım.
Dul ve yalnız kadın olarak yaşamanın, belki de en zor statülerden biri olduğunu da ne iyi anladım.

*

Bir kadının biriyle de yaşarken, tek başına da yaşarken, aslında kendine değil de herkese ait olduğunu gördüm.
Sen sen değilsin!
Sen kadınsın ve birilerininsin!
Senin bedenin, senin ruhun, senin gücün, senin güzelliğin hep sömürülmeli hep!
Sen yalnız kadınsan, hele de aklın fikrinle rahatsan, olmaz!
Mutlaka birilerine, o yalnızlığın ve rahatlığın bedelini ödetmek zorundaymışın gibi yanaşırlar.
Çoğunluk için bulunmaz hint kumaşısın Niye mi? Çünkü yalnız kadınsın!
Biraz aklı selim ve iyi insanlar karşına çıkarsa çok büyük şanstır! Hatta çok büyük nimet!
Herkes kendini iyi gösterir, oysa bilmezler ki iyilik gösterilmez, yapılır.
İyilik yapıp da başına kalkanlar da ayrı bir dert!
Tabi bir de hemcinslerinin zaaflarıyla ugraşırsın. Dert bir değil ki!
Gerisi senin azmine, gücüne, aklına, senin baş edebilmene kalmıştır.
Sanki savaşı yöneten komutan gibi, her yere yetişmek misali savasmak!

*
Bu muydu?
Bu koca hayatı hep başı dik, hep kuyruğu dik yaşamak! Hep dikkat etmek!
Bütün bunlara rağmen, ne pahasına olursa olsun, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek koca bir zaferdir.
Maalesef öyledir!
Muhtaç olanın daha kolay kontrol edildiği bir toplumda, muhtaç olmadan ama paylaşarak yaşayabilmek ise en büyük zenginliktir.
Herkes kendi hikayesini kendi yazar ve yaşar. Neyi istiyorsanız onu yaparsınız.
Yeter ki vazgecmeyin! Korkmayın!
İşin kolayına kaçmayın! Hazıra konmayın!
Ve asla umudu yitirmeyin!