-10 Ocak 1961’de kabul edilen ve gazetecilerin haklarını koruyan yasanın kabulünün 61. Yılında karanlık bir tabloyla karşı karşıyayız.
-Son on yılda iktidarın baskısıyla kapanan yüzlerce medya kuruluşunda çalışan gazetecilerin üçte biri işsiz kaldı.
-Medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolü altında
-Avrupa’da gazetecilik iş kolunda sendikalaşma yüzde 25 iken Türkiye’de yüzde 8’dir.
-TGC Basın Müzesi Bilgi ve Belge Merkezi’nin hazırladığı rapora göre 2021 yılında gazetecilere 284 dava açılmıştır. Gazetecilerin haberlerine, videolarına, köşe yazılarına ve attıkları tweetlere 141 engelleme kararı getirilmiştir. 19 olayda 24 gazeteci gözaltına alınmıştır. 34 gazeteci ise hala cezaevindedir.
*
Yukarıdaki tesbitler Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle yaptığı değerlendirmeden alınmıştır.
Ve diyor ki, meslek kuruluşu; “Gazetecilerin özgürce çalışamadığı bir ülkede demokrasiden söz edilemez.”
Yukarda açıklanan şartlarda 10 Ocak Gazeteciler günü kutlanıyor.
60 yıl sonra gelinen nokta bu:
Kutlanacak bir durum yok derdine yanacak bir durum var ortada.
*
Hepiniz biliyorsunuz ki, her özgürlüğün kullanılabilmesinin vazgeçilmez şartlarından biri ekonomik özgürlüktür.
-Peki, Cumhurbaşkanlığının bu yılın ikinci yarısında kamu kurumlarına yönelik olarak yayımladığı ‘Tasarruf Genelgesi’nde’ Kütüphaneler ve ilgili alanlar’ hariç gazetelere abone olunmasını sınırlamasını nasıl değerlendirelim şimdi?
-Aslında sınırlı olan ve bazı şartlara bağlı olarak ‘tanıtım ve aboneliği’ sınırlayan bu genelgeye ‘Her şeyi tamamen ortadan kaldırıyormuş’ mantığıyla yaklaşan kimi kurumların da gazetelere yönelik abone olmayı tümden yok saymasına ne diyelim?
- Aynı genelgede kamu kurumlarının; belge, dergi, kitap, yayın çıkarmasını isteyen Cumhurbaşkanlığı bunlar yerine elektronik ortamın tercih edilmesini isterken; aynı Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın intermet yayıncılığını hala habercilik faaliyeti saymayıp basın kartı vermemesine ne demeli?
*
Gazetecilerin haklarını koruyan yasanın 61.yılındayız ya. 61 yıl sonra içindi bulunulan durumu değerlendirmeye devam edelim:
-Ekonomik özgürlüğü olmayanların; davranış ve söz özgürlüğü olamaz. Medya da, ülkede yaşanılan ekonomik gel-gitlerden büyük oranda etkileniyor.
- Sektörde;Ne liyakat kaldı, ne deneyim, ne eğitimin önemi? Fotoğraf makinasını kapıp, kendine itibar kazandırmaya çalışan her birey bir gün sonra karşınıza gazeteci olarak çıkabiliyor. Bir kaç gün sonra ‘Gazeteci’ sıfatı da yetmez. ‘Gazeteci-Yazar’ olur. Bir süre sonra o da yetmez, gazetecilik mesleği konusunda topluma ders verir.
-‘Cahillerin ferasetine güveniyorum. Üniversite okumuşları görünce beni afakanlar basıyor’ diyen Profesörün rektör yardımcısı olduğu ve üniversitelerin en yüksek idari birimi olan ‘YÖK Denetleme Kurulu Üyesi’ olarak atanabildiği bir ülkede biz hangi liyakattan bahseder, neyi konuşabiliriz ki?
Sözün bittiği yerdeyiz.
Yürüyoruz dikenlerin üstünde.
Nokta.