Bürokrasideki görevim sırasında TBMM’de basına açık etkinlikleri izlemekle görevlendirilmiştim.

Genel Kurul’da, Komisyonlarda, basın toplantılarında yapılan konuşmaları özetler, beni görevlendiren makama sunardım.

Bu görevim yıllar boyu sürdü.

  İtiraf ediyorum; Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki hiçbir söylemde, tavırda, sataşmada böyle bir tabloya şahit olmamıştım.

İçişleri Komisyonu’ndaki toplantıları televizyondan izlerken kanım dondu.

“Şerefsiz” sözcükleri havada uçuştu.

Ana muhalefet partisinin liderine bir bakan tarafından bu sıfatla hitap edilmesini, buna karşın  Ana Muhalefet Partisi sözcülerinin aynı hakareti ilgili bakanın yüzüne karşı ifade etmeleri anlaşılır gibi değildi.

Demek oluyor ki, toplumsal barış, hoşgörü, seviyeli tartışma üslubu derin yaralar almış.

Yaralar milletin mabedi olarak görülen TBMM salonlarında kanatılır hale gelmiş.

Türk milleti, televizyon ekranlarından seyrettiği bu hareketleri sindirebilmiş midir?

Sanmıyoruz.

 Bunun cevabı, belki de ilk seçimde sandığa atılacak oylarla verilecek.

 İlgili bakan hakkında konuşulanlar hiç de iç açıcı değil.

İlgili bakanın sarf ettiği hakaret cümleleri de öyle.

Böyle nereye gidiyoruz?

Önümüzdeki yıllarda çetin hesaplaşmalara şahit olacağımızın işaretlerini alıyoruz.

Kimileri için cezalar şimdiden kesilmiş gibi.

“Güneş yüzü görmeyeceksin” sözleri buna işaret ediyor.

Ülkemiz, bu görüntüleri hiçbir şekilde hak etmiyor.

İstifa etmesi gerekenler, büyük bir pişkinlikle koltuklarında oturmaya devam ediyorlar.

  Ana Muhalefet Partisi liderinin iddiaları yenilir yutulur cinsinden iddialar değil.

Buna karşın, o partinin liderine yönelik söylem ve iddiaların kamuoyunda nasıl bir karşılık bulduğu ayrı bir merakın konusu.

Bizim kanaatimiz o ki;

  Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, dürüstlüğü hakkında hiçbir aykırı görüş bulunmayan bir kişilik.

Hakkında en küçük bir şaibe ileri sürülemiyor.

“Helâlleşme” kavramını kullanıyor.

Böylesi tartışmalardan nasıl bir helâllik çıkacağını anlamak ve kabullenmek ise zamana bağlı.