Silivri Marmara Cezaevi Duruşma Salonu’nda CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e hakaret davasının duruşmasını izledik. Kısa süre önce de Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in davasını izlemiştik. İmamoğlu’nun konuşması önemliydi. Birçok kesime mesajlar verdi. İmamoğlu’nun konuşmasına geçmeden genel izlenimlerimi paylaşmak isterim.

*

İmamoğlu Davası'nın duruşmasını izlemeye giriş, Özer duruşmasını girişe göre çok daha zor oldu... ‘‘Avukat ve basın girişi’’ yazan bölüme yaklaştığımızda kolluk gücünün sadece tek kapıdan insanları içeri aldığını gördük. Ancak aynı bölümden sadece avukat ve basın değil, siyasetçiler, vatandaş her kesimden insanın girmeye çalıştığını ve alındığına şahit olduk. Gazeteciler ve avukatlara öncelik tanınmaya çalışılıyordu ama güçlükle girdik diyebilirim.

Salonda avukatlar bölümünde hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Basın bölümü de tıka basa doluydu. Birçok insan ayakta izledi duruşmayı. Bazı meclis üyeleri de bu bölüme girmişti. İmamoğlu’nu nefessiz savunan İsmail Saymaz ve Ruşen Çakır yaklaşık yarım saat kadar geç geldi salona. Birçok kişi o bölümde ayakta idi. Onlar da ayakta kaldı. Sonra orta yaşlı bir gazeteci hemen Saymaz’a yerini verdi. Ruşen Çakır yanıma yere oturdu. Az sonra bir koltuk bulundu kendisine. Son CHP Kurultayı’nda, (İptal davas açılan kurultay) Kemal Kılıçdaroğlu’na, ‘Çekilmiyoruz!’ diyen İmambakır Üküş de ordaydı. Ulusal basından çok sayıda gazeteci vardı. Bölgeden ise sadece ben! Oysa İmamoğlu ve ekibi kimlere neler yapmış, ne destekler vermişti kim bilir? Hayat böyle işte…

İzleyici ve protokol bölümü de tıka basa doluydu. O bölümlerde de basın bölümü gibi çok sayıda kişi ayaktaydı. Protokol bölümünde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Dilek İmamoğlu, çok sayıda belediye başkanı, milletvekili görülebiliyordu.

*

Salonda yerime oturduktan kısa süre sonra bir alkış koptu. İmamoğlu getiriliyordu. ‘‘Türkiye seninle gurur duyuyor’’, ‘‘Cumhurbaşkanı İmamoğlu’’ sloganlarıyla karşılandı. ‘‘Her şey çok güzel olacak’’ sloganlarıyla tezahürat devam etti.

İzleyici, avukat, protokol sıralarını selamladı İmamoğlu. Gri bir takım elbise vardı üzerinde.

İçeri alındığından bu yana ilk kez görüyordum. “İmamoğlu bayağı zayıflamış” dedim içimden.

*

İddia makamının açıklamasından sonra, İmamoğlu konuşmaya başladı. Ben de doğal olarak bazı notlar aldım. Genel özeti vereyim:

İmamoğlu mahkemede yargılandığı Başsavcı Akın Gürlek’e hakaret suçlamasıyla ilgili savunma yapmadı, hakkındaki davaların tümüyle ilgili olarak Türkiye’ye seslendi. Devlet görevlilerine, iktidara, siyasetçilere mesajlar verdi.

Ferdi Zeyrek ile Türkiye siyasetçilerine seslendi

İmamoğlu konuşmasının başında bir kaza sonucu hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’i andı. Cenazesine gösterilen ilginin Türkiye’ye ders olduğunu söyledi. “Sadece 14 ayda yaptıklarıyla milletimizin gönlüne girdi. Yüzbinlerce insanın senden- benden ayrımı yapmayan yöneticiye hasretini ortaya koydu” diyerek, siyasetçilerin görevlerini tarafsızca yapmasının önemine dikkat çekti.

İsrail-İran çatışması üzerinden mesaj

İmamoğlu’nun ikinci önemli mesajı İran-İsrail çatışması üzerinden oldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘‘Mecbur kalmadıkça savaş cinayettir’’ sözünü hatırlatan İmamoğlu, “Ülkelerde demokratik denetim ortadan kalktığında, halkı temsil etmek yerine sadece iktidarı ayakta tutma arzusu hâkim olduğunda, devlet sistemi ve bilhassa kurumlar örselendiğinde bunun doğal sonucu savaşlar ve insanlık dramlarıdır" dedi. Bu genel değerlendirme ile ülkelerde iç barışın, demokratik ve adaletli yönetimin önemini vurguladı, duymak isteyen herkese mesaj verdi.

Yargı süreçlerine eleştiri

İmamoğlu ardından yargılandığı tüm davaları tek tek hatırlattı. Yargılama süreçlerinde karşılaşılan kimi durumları eleştirdi ve ‘‘Yargılanmıyor cezalandırılıyoruz’’ dedi. İsim vermeden özellikle Elif Atayman ile Mehmet Murat Çalık başta olmak üzere tutukluların İstanbul’dan başka yerlere gönderilmesini ve bu süreçteki uygulamaları eleştirdi.

*

İsim vermeden Aziz İhsan Aktaş ile bağlantılı davalara da değinen İmamoğlu, “Bir adama çete de. Sonra çete dediğin adam 100 kişiyle iş yapsın. Bunlardan CHP’li olan beşini içeri al. Kendi partinden olan diğerleri dışarda. Üstelik çete lideri dediğin adam da dışarıda” dedi. Hatırlanacağı üzere son dalgada CHP’li 5 belediye başkanı, bazı bürokratlar ve bir eski CHP’li vekil tutuklanmıştı.

Beş dakika ara verildi. Dönüşte karar okunacaktı. Ama karar belliydi. Çıkarken, ‘‘Nasıl olsa ertelenecektir’’ diyerek kapı önüne çıktım. Dışarısı da kalabalıktı. Az sonra da karar açıklandı; dava ertelenmişti.

*

Salona girişinden-çıkışına, konuşmasının içeriğinden-ses tonuna İmamoğlu’nun çok derinlikli bir süreçten geçtiğini düşünüyorsunuz. Bu süreçte, dile getirilen; çocukların küçük mesajlarındaki büyük sevgi yanında, dile getirilmeyen büyük iç acılarının da yaşandığını hissedebiliyorsunuz.

İftiralar, itiraflar, pişmanlıklar, destekler arasında yaşanılan bir süreç. İçinde yaşadığı dünya her canlıyı olduğu gibi insanı da çok derin etkiler, biliyorsunuz. Değişim sürecinde neler yaşandığını da hiç kuşkusuz yaşayanlar bilir.

*

Yazıyı bitirirken ‘‘Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e nasihâtı’’ndan bazı bölümleri hatırladım.

"Avun Oğul avun,
Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelâmlısın
Ama, bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener,
Sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.

Ananı - atanı say
Bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen
Yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

-

Üç kişiye acı;
Cahiller arasındaki alime,
Zenginken fakir düşene,
Hatırlı iken itibarını kaybedene.

Unutma ki yüksekte yer tutanlar
Aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine doru,
Yiğidin iyisine deli derler..."