Uzun yıllar önce dönemin Belediye Başkanı olan rahmetli Aytekin Kotil sorularıma mukabil şöyle cevap vermişti; “ Daha önce de İstanbul”un trafik ve ulaşım sorunu vardı, benden sonra da olacak. Çünkü asıl mesele; göç alma hızının ivme kazanmış olduğu ve bu hızın önüne geçilemiyor olmasıdır.”
Şaka değil; kırk üç yıl öncesinden söz ediyorum. Tabii, o günden bu yana; askeri dönem, yani ara rejim dâhil köprünün altından çok su geçti. Seçilerek göreve gelen her Belediye Başkanı kendine göre bir şeyler yaptı ama halen İstanbul”da trafik ve ulaşım meselesi gündemin ilk sırasında olduğuna göre; anlaşılıyor ki, şimdiye kadar yapılan uğraşlar palyatif çözümler gibi duruyor. Köklü bir sonuç getirmemiş. Yani; yıllardır yapılan istimlaklar, yeni açılan bulvar vasfında yollar, tramvay, metro, metrobüs, alt geçiter, üst geçitler,yan yollar, çevre yolları filan, tam kırk üç yıldır göç alma hızına henüz yetişilebilmiş değil.
Elbette, şimdi yeni projeler de konuşuluyor. Mesela, Ekrem İmamoğlu”nun her fırsatta bahsetmiş olduğu “Hızray” projesi. Tabii hayata geçirilebilirse bu projenin de ulaşıma katkısı olacaktır olmasına da, İstanbul”da yer altına yeni bir İstanbul”da inşa edilmiş olsa dahi; meselenin özünde, öznesinde rahmetli Aytekin Kotil”in yaklaşık yarım asır önce işaret etmiş olduğu gibi; göç var. Göçün kontrol altına alınabilmesi, alternatifsiz çözüm gibi duruyor.
Üstelik şimdi iç göçe bir de dış göç eşlik ediyor. Hatta öyle görünüyor ki; her geçen gün biraz daha ivmelenen dış göç hızının sanki iç göçü bastıracakmış gibi bir hali var. Afrika, Asya ve Ortadoğu”dan gelen göçün her geçen gün biraz daha yoğunlaştığını sizlerde izliyor olabilirsiniz. Mesela; Beyazıt, Gedikpaşa bölgeleri gezildiğinde göçmenlerin iş gücü, ya da; el emeği gerektiren pek çok iş alanında kalfalık, ustalık vasfına erişmiş durumda olduğu görülebiliyor.. Afrika”lıların hamallık işlerini bile ele geçirmiş olduğu görünüyor. Ele geçirmiş diyorum çünkü hamallık, toptan ticaretin yoğun olduğu merkezlerde işlevi ve getirisi bakımından önem arz ediyor. Mesela; Sirkeci, Aşirefendi caddesinden Bahçekapı istikametine doğru yürürken Hanımeli sokağının köşesinde bir hamal heykeli vardır. Hamal sırtlığının buralarda hava parası ile devir edildiği söylenir.
Gelelim asıl meseleye; Hepimiz görüyor ve izliyoruz; Ortadoğu coğafyasının şehirlerinden gelip İstanbul” a yerleşen Arap sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. İstanbul”u yerleşim olarak tercih etmelerinin kendilerince çeşitli sebepleri var. Bir kısmı Otokrasi rahatsızlığından söz ediyor, baskılardan uzaklaşmak özgürleşmek özlemini dile getiriyor. Bazıları da iklim değişikliğinin etkisi olduğunu filan söylüyor. İlginç bulduğum, dikkat çekici görüşler de öne sürüyorlar. Mesela; “ İstanbul, Osmanlı imparatorluğu zamanında olduğu gibi bugün Arap kültürünün, İslam medeniyetinin başkenti haline gelmiştir.” gibi görüşe sahip olanların yanı sıra;
“ İstanbul, sadece Türkiye”nin değil, Arap coğrafyasının da kalbi durumunda. Arap dünyasının önemli iş adamları, bilim insanları, siyaset ve sanat dünyasını temsil eden pek çok insan artık İstanbul”da ikamet ediyor. Bu insanlardan çıkacak olan sinerjiyi bir düşünmek lazım.” diyen Arap akademisyenler de var.
Dahası; yanındaki annesi ile birlikte konuştuğum otuz yaşındaki kilolu, kızıl saçlı Bağdat”lı genç kadının söyledikleri de hayli ilginçti; “ İstanbul”u ilk defa tv dizilerinde gördüm. Türkçe konuşmaya da dizi seyrederek başladım. Daha sonra İstanbul”da üniversiteyi bitirmek nasip oldu..Babam Bağdat”ta üst düzey görev yapıyor ama ben ve annem artık dönmeyi düşünmüyoruz.Orada 60 derece sıcak var. Ben burada evlenerek yeni bir hayat kurmak istiyorum.”
Ortadoğu ve Arap coğrafyasından gelmiş olan göçmenlerin büyük çoğunluğu benzer düşüncelere sahip. İstanbul”da Arapların iki milyon civarında yerleşik nüfusu oluşturdukları söyleniyor.STK”ları,Tv” leri filan var. Onlar artık “Yeni İstanbul”lu”, kapı komşumuz da olabilirler.
Tabii, bir tarafan da Ortadoğu ve Arap coğrafyasında gösterime sunulmak üzere yeni dizi çekimleri devam ediyor. Bildiğim kadarı ile sayıları günbegün artan böyle çok sayıda dizi seti var . Bunların bir kısmı işlerini Türk yapım şirketleri üzerinden yürütüyor. Tabii, finansman, yönetmen, ana cast oyuncular filan, hepsi Iraklı. Elbette, gösterime sunulan diziler Arap dünyasında hayranlık uyandırıp İstanbul”u özendiriyor. Öyle görünüyor ki; iklim değişikliğinin de etkisi ile önümüzdeki süreçte İstanbul Ortadoğu ve Arap coğrafyasından göç almaya devam edecek. Arapça düşünülen oryantal bir İstanbul projeksiyonu kısa bir zaman sonra hayatiyeti ile sürpriz yapabilir.
Efendim tedbirli olun sağlıkla, sağlıcakla kalın