1 Mayıs’la ilk tanışıklığım ortaokulda oldu. Köy okulları nisan sonunda kapandığı için, ilkokul yıllarımda 1 Mayıs’ın özel gün olduğunu bilmiyordum.
Ortaokul yıllarımda Bahar Bayramı olarak kutluyor, tatil yapıyorduk. 1972’de ilk 1 Mayıs tatilimi yaptım. Arada sağanak bulutlarının gelip geçtiği açık bir bahar günüydü.
Karaman’da parasız yatılı öğrencisi beş arkadaş, ergen çılgınlığıyla kafa kafaya verip plan yaptık. Bakkaldan peynir, zeytin, ekmek; bisküvi fabrikasından bir torba gofretle tekel büfesinden bir şişe şarap alıp kırlara açıldık. Bir tarladan taze soğan söktük, bahçelerden kayısı çağlası topladık.
Lise yıllarımda 1 Mayıs’ın İşçi Bayramı olduğunu öğrendim. Üniversitedeki ilk yılımda Cem Karaca’lı kutlamaya katıldım.
Bir başka anımı, özgürlüğün keyfe keder askıya alınmasına da örnek olarak yaşadım.
İstanbul’da sıkıyönetim dönemi. Gündüz okula gidiyor, gece gazetede çalışıyorum. Kadırga Erkek Öğrenci yurdunda kalıyorum. Saat 02.00 gibi yurda geliyorum. 1978 sonundaki sıkıyönetim ilanından sonra kapıda polisler nöbet tutuyor. Özel izinle 12.00 olan gece giriş saatinden sonra geldiğim için tanışıyoruz.
30 Nisan 1980 gecesi (daha doğrusu 1 Mayıs’ta saat 02.00 dolaylarında) yurda geldim. İçeride ses seda, bir hareket yok, hiçbir salon ve odadan ışık gelmiyor. Durum normal değil.
Polisler, askerlerin akşam tüm öğrencileri toplayıp götürdüğünü, sonradan gelenlerin bloklardan birinde olduğunu, ışıkların o nedenle yanmadığını söyledi. Sonradan gelenler olduğunu haber vermemişler, o öğrenciler de katlardan birine yerleşip ranzalardan set oluşturmuştu.
2 Mayıs günü arkadaşlarımız geldi. Sıkıyönetim komutanlığının kararıyla 30 Nisan akşamı tüm yurtlardaki öğrenciler toplanıp piyade alaylarına götürülmüş. Kendilerine ‘‘Yarın 1 Mayıs. Sokaklarda olaylar olur, başınıza bir iş gelir endişesiyle sizi burada misafir ediyoruz’’ denilmiş.
Sonraki 1 Mayıslar hep gazetede yayına hazırladığım haberlerdi. Merkezinde hep Taksim, hemen hepsinde hukuk tanımaz yönetimlerin kaba güç gösterisi vardı. Bu kaba güç gösterisini dün bir kez daha yaşadık.
Uzun yıllar, sanki meydan gösterisiyle devrim olup sosyalizm gelecek gibi karşı propaganda yapılarak cepheleşmeler yaratıldı.
Duvarlar yıkıldı, sistemler çöktü, emek ve üretim yapıları değişti. Devrim-değişim meydanlarda kitle gösterileriyle değil, bilim, bilgi ve bilişimle geliyor. Bunu da en iyi, egemen güçler biliyor.
‘‘Peki bu inat, bu baskı, bu şiddet neyin nesidir’’ denilebilir? Bana göre, demokratik olmayan, hukuk tanımayan sistemin kendini ifadesidir…