Yollarımız  Kültür Bakanlığı’nda kesişti.

Bakanımız, AP Erzurum Milletvekili Rıfkı Danışman’dı.

Benden önce Bakanlık Özel Kalem Müdürlüğü’ne atanmıştı.

Rıfkı Danışman bakanımız, beni de Basın Danışmanı olarak atadı.

İlk tanışmamız böyle oldu.

Sonra, aramızdaki hukuk geliştikçe gelişti.

Akraba gibi olmuştuk.

Akrabalıktan da öte bir yakınlık içindeydik.

Dostum, arkadaşım, ve manevi kardeşimdi.

Aynı bakanlıkta birkaç yıl birlikte çalıştık.

Diyanet İşleri eski Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz da, Bakanlık Müşaviri idi.

Dostluğumuz üçlü bir hal aldı, birbirimizden hiç kopmadık.

Ta ki Ömer’imizi kaybedinceye kadar.

Kader O’nu bizden fiziken kopardı ama gönüllerimizde hep ayrı bir yeri olacak.

Güler yüzlü, sevecen ve yardımsever bir arkadaşımızdı.

Vefat haberini kardeşi Lütfü’den öğrendim.

Yüreğim yanmıştı.

Vakit geçtikçe yüreğim düğüm düğüm oldu.

Mehmet Nuri Yılmaz hocamız da aynı şekilde üzüntülere gark oldu.

İstanbul’da idi, Ömer’imize son görevini yapmak üzere İstanbul’dan Ankara'ya geldi acele ile.

Çarşamba günü öğle namazını müteakip, Gölbaşı’nda annesinin yanındaki ebedi istirahatgâhına uğurlayacağız.

Hocamıza sordum: “Cenaze namazını kıldırır mısınız?”

“Yüreğim tutmaz. Ömer’in cenaze namazını nasıl kıldırırım?”

Dedi.

Israrımı kıramadı.

Cenaze namazında Ömer’i sevenlerle birlikte saf tutacağız.

Mekânı cennet olsun.

Çok üzgünüz elbette.

Ömer gibi bir dostu kaybetmek, çok üzüntü verdi bizlere.

Kardeşleri Lütfü ve Zafer'e kız  kardeşi Ruhane’ye, eşi Nuran hanımefendiye, Kayınbiraderi Ömer Tosun’a, oğulları Halit ve  Ömür Behiç Mustafaoğlu’na ve yürek yanıklığı içinde olan bütün sevenlerine başsağlığı dileklerimi ifade ediyorum.