Sekiz Nisan dünya Romanlar gününde, renkli kalpleri ve tepeden tırnağa müzik olmuş coşkulu ruhlarını ünlü “Zeugma Çingene Kızı” fotoğrafı ve beş yıl önce onlar adına kaleme aldığım yazıyla..saygıyla, sevgiyle anarak kutlamak istiyorum.

SUSAR BEDENLER, İNCİNİR RUHLAR

Kara derili cefakeşler;

kara toprağın üzerinde katran kara kaderleri, kararmış düşleri, ölümsek bedenleriyle katar katar göçüyorlar.

Eksilmiş gururları;

eski model kamyonetler, at arabaları, sönmüş gözleriyle göçüyorlar.

Mevsim bitmiş, umut yorulmuş..

Hamallık toplayıcılık ve tarım işçiliğinden yeterli kazanç sağlanamamış..

Sefanın seyri, ter ve cefanın kıymetiyle ölçülürken, onların kıymeti hiç bir zamanda ve hiç bir coğrafyada ölçülememiş!

Mülksüz parasız insanların eni-boyu ve ağırlığı yoktur ki bu dünyada ölçülsün!

Mış gibi hayatlar, mıh gibi çakılıdır kara tenlerinde..!

Yaşarmış…severmiş…öfkelenirmiş…eğlenirmiş kimin veya kimlerin umurundadır sanki.

Gel gör ki;

MIŞ gibi hayatlar, MIH gibi saplanır

bilemediğimiz kaderimize..

Ölümlü varlığımıza, ölümsüz utanç vesikası gibi..

MIŞ gibi küçümsenen ama aslında MIH gibi delip geçen öldürücülükte hem de!

Dünyadan hep alacaklıdır Çingeneler.

Ancak alacağını isteyip kahrolası düzenin düzüleni olarak isyan ederlerse kamu düzeni devreye girer.

Toplumun huzurunu bozmak isteniyor denir. Yasayla, yasakla, copla enine boyuna ölçülür tartılırlar…

Garip değil mi…Yiye yiye semiren sevimsiz bedenlerin ağırlığı arzı bile rahatsız ederken, Çingenelerin ölçüsü dokuz sekizlik kalplerinde eriyor yağları yıvış yıvış yinede…edepsizce!

Coşkuları, fırfırlı etekleri, renkleri, ritimleriyle Çingeneler dünyanın bütün ağırlığını taşıyorlar; cümbüş, keman, klarnetle…

Dersiniz ki bu kadar yenik, yanık ve ezilmiş olanlar, nasıl gümüş renkli bir klarnetten yanaklarını patlatırcasına şişirip mutluluk üfler hayata yahu…

NASIL!

Bulaşık bir kabın içindeki artıklardan üreyen basit canlılar benzeri dünyayı bulaşıkhaneye çeviren insanlar birbirini yemekle meşgulken, onlar hiç bir şeyi umursamayan neşeleriyle, nota nota yıkayarak yeryüzünü, arınmamızın sebebi değiller mi?

Değillerse neye, nasıl, ne kadar dahildirler!

Bilmem bilirmisiniz…Çakallar önündeki leş ile kendilerine müthiş bir ziyafet çektiğini sanırlar, ama aslında yedikleri arslanların artıklarıdır!

Hazin…

Yarım kalmış hayatlar,her şeyin tamamına sahip olmak isteyenlerin doğrudan yüreğine yürüyecekler bir gün;

paslı bir mermi gibi…

Bulaşıktan üreyenleri, davullarının tarrakasında silkeleyecek Çingeneler…

Eşit,özgür ve herkesin hakkı ölçüsünde payını alarak mutlu olacağı dünyanın özlemini besteleyecek Onlar.

Ölçemediğimiz değerleri, kara gözlerinden tonlarca ağırlıkta kara vicdanlara yüklenecek sonrada.

Bu,üzerinde tepine tepine sıkıştırılan ağırlık, infilak edecek insanlığın kararmış düşlerinde.

Yeniden kurulacak sevginin şehirleri..

Tekrar inşa edilecek umut, uzlaşı, barış…

Yine…yeniden yollar oluşturulacak, insandan insana gidilen…

Düşenin dostu olmaz diyenlere inat;

bir daha, bir daha tazelenecek özlemden umuda varılan hayaller.

Sonra;

Esmer, beyaz…kadın erkek olmayacak muhabbetin dilinde.

Tek ölçü olacak ışığı, müziği, huzuru emen kalplerde; Sevgi…Sevgi…Sevgi.!

Esen kalın.