Doğduğum kente ait bir deyimdir bu:

“Benim adım Hıdır, elimden gelen budur!”

Hıdır, vaktiyle Erzurum’da yaşamış bir aile reisi.

Ailesi fakr-u zaruret içerisinde.

Gün bulup, gün yiyebilen bir aile.

Hıdır, ailesini zar zor geçindiriyor.

Yapamadıkları hallerde de yalanlara sarılıyor.

Kafası atınca ailesine, “sİzi ben doyuruyorum. Altınızda döşek bile yoktu, ben aldım.”

Deyince, çocuklardan birisi “Baba niye yalan söylirsen, onların hepsi dedemden ğalma değil mi?” diye sormuş.

Hıdır, o anda kıyameti koparmış, ağzına geleni söylemiş.

“İşiniz gücünüz yediğinizi, içtiğinizi inkâr etmek, Nankörler sizi!”

Diyerek azarlarmış ailesini.

O havalide bir de “Mitil” lakaplı sevimli bir tip varmış.

Mitil, yorgan anlamında kullanılan bir eşya.

Ama, iğreti bir yorgan.

Mitil denilen sevimli şahsiyet, nerede akşam, orada sabah tiplerindenmiş.

Mitili nereye atarsa, orası onun evi derecesinde.

Bizim Hıdır da, bazen oturduğu yerleri sever, oturduğu yerden kalkmazmış bir türlü.

Hele de ikram varsa….

Hıdır da böyle bir tip.

Erzurum’da başka bir deyim daha türemiş bu iki şahsiyetten:

“İşimiz Hıdır’la Mitil’e kaldıysa, ğıyamet yahındır.”

Yakın mı, uzak mı O’nu Allah bilir de; biz bu virüs yüzünden küçük kıyameti yaşıyor gibiyiz sanki.

Görünmez bir kuvvete karşı bütün dünya ve biz teyakkuz halindeyiz.

Sağlık bakanımız önceleri göz dolduruyordu, şimdilerde birazdan eleştiriler almaya başladı sanki.

Meselâ, liglerin başlamasını Futbol Federasyonu başkanının keyfine bağlaması çok eleştiriliyor.

Bazıları da, “bakanın ve Bilim Kurulunun sözleri tutulmuyormuş, o yüzden istifa dilekçesi cebinde dolaşıyor” tevatürleri dolaştırıyor.

İşimiz tam Hıdır’lık.

“Elimizden gelen budur!”