AKP Büyük Kongresi, Ankara’nın en büyük salonlarından birinde, o salonu lebalep dolduran taraftarların katılımıyla toplandı.
Kongre, “Güven ve istikrar” temasıyla açıldı.
Genel Başkan Erdoğan, “Gündemimizde” diyerek maddeleştirdiği konuşmasında geleceğe yönelik tasavvurlarını anlattı.
Bu tasavvurları madde madde geniş bir şekilde açıklama işini ise, salgın nedeniyle başka ortamlara bıraktı.
Demek istedi ki, “salgın tehlikesi nedeniyle kısa kesmek zorundayız.”
Bu tür lebalep toplantılar nedeniyle Türkiye haritasının kırmızıya dönüştüğü bir ortamda yapılan bu kongrenin, salgının daha da şiddetlenmemesi, korktuklarımıza uğramamamız duası ve dileği ile sonuçlanmasını diledik. İnşallah öyle olmuştur.
Görünen o ki, AKP “lebalep” gücünü her şeye rağmen koruyor.
Ekonomi, İstanbul sözleşmesi, hukuk, adalet gibi işler, taraftarların inancına bırakılmış.
Bir de boynukalın isimli imamın söylemlerine…
Kur’anı okuyarak dinin asıl kaynağına yönelmek yerine, kulaktan dolma bilgilere inanan ve o bilgilerle amel eden, her şeyi yanlış kader inancına bağlayan topluluklarda sorgulama ve itiraz kültürü gelişmez.
Herkes, içinde bulunduğu duruma razı olur.
Bir de “ulul emre itaat” kültürü vardır böyle topluluklarda.
Partililerin çoğu için Erdoğan “ulul emr’dir”. “İnsan üstü vasıfları olan aziz bir varlık” olarak tanımlayanlar da vardır.
“Ulul emir ne emrederse, ona uymak fazdır” inancı, insanları emri verenin etrafında birleştirir.
Allah’ın tarif ettiği kader inancında, “kişi kaderini, kendi eylemleriyle oluşturur” tezi yerine, “her şey Allah’tandır” kabulü esas alındığında büyük bir teslimiyet oluşur ki, o inancı başka bir kanala yönlendirmek pek mümkün olmaz.
Düşünülmez ki, Yüce Yaratıcı kulları için kötülük istemez, aksine, iyiliğe yönlendirir.
“AKP’deki bir kısım oylar neden diğer partilere yönelmiyor” sorusu, bulsa bulsa böyle bir anlayışta cevap bulabilir.
“Başımıza gelen iyilikler de, kötülükler de Allah’tan geliyor” inancının temelinde böyle bir ittifak vardır.
İnanç, imamların ve bir kısım kişilerin söylemleriyle tahkim ediliyorsa, karşı tarafın yapacağı bir şey yoktur.
Zira, o taraf “laik>” ve “seküler” kesim olduğu için, “dinsizdir, imansızdır. İnanan insanın imansızlarla işi olmaz.”
Bu durumda, muhalefetin elindeki tek enstrüman ekonomidir. Muhalefet, iktidarı ekonomiden silkelemeye çalışıyor.
Bunun ne kadar etkili olacağı, ne ölçüde algılanabildiğine bağlıdır.
Muhalefet il il, sokak sokak bunu yapmaya başladıysa da, nasıl bir sonuç alınabileceği, ancak sandık önlerine geldiğinde belli olacaktır.
Kısaca şunu demek isteriz:
Başına gelenlere razı olmuş toplumları uyandırmak çok zordur, muhalefet işte bu zorlukla başa çıkmak zorundadır.
Bize kalırsa, AKP’lileri ekonomi yönünden ikna etme işi CHP’lilere ve muhalefetin diğer bileşenlerine; manevi yönden doğru bilgilendirme işi ise başta İYİ Parti olmak üzere, Deva, Gelecek, DP, SP partilerine ait olursa belki istenilen sonuç elde edilebilir.