Başlığa aldığım cinlik, zekâyı değil, kurnazlığı simgeleyen bir deyimdir.
Buna “şark kurnazlığı” diyenler de var.
“Cin gibi” tabirine uygun bir tanımlama değildir.
Cin diye bilinenler, örtülü mahlûklardır.
Cinlik, günümüzde kendini saklayarak belirlediği hedeflere ulaşmayı kurgulayan kimseler için kullanılıyor.
Meselâ, bazı vakıf ve derneklerin arkasındakiler gibi.
Bunların ardındaki güç, kendini başka isimler altında saklayarak yeni bir nesil yaratmak gibi amaçlarını masum bir nedene dayandırsalar da, ihtimaller muhtelif.
Bir zamanlar birileri de “altın nesil” yaratma peşindeydiler.
Foyaları ortaya çıktıktan sonra “hain nesil” unvanını kazanmış oldular.
İnternetten cinin anlamlarına bakıyoruz, şöyle tarifler çıkıyor:
“Buğday, arpa, yulaf gibi tanelerden çıkarılan ve ardıçla kokulandırılan bir türlü alkollü içki, ardıç rakısı.”
“Akıllı, zeki.”
“Masallara ve bazı inançlara göre göze görünmeyen yaratık.”
27 Mayıs darbesi sırasında parti başkanı olan rahmetli babam hapse atıldığında ailece mali sıkıntılar yaşamıştık.
Bu sırada bütçemize uygun ucuz bir ev kiralamıştık.
“Ev içinde ev” gibi.
Ev sahibi yaşlı hanıma cinlerin musallat olduğu iddia ediliyordu.
Kadıncağız sabahlara kadar o yaratıklarla mücadele halindeydi.
Kendini rahatsız eden yaratıklardan birinin adı “Yasin”di. Galiba, en zararlısı da oydu.
Günümüzün görünmeyen cinleri hemen her sahnede karşımıza çıkıyorlar.
Üstü örtülü yalanlarıyla harikalar diyarında geziniyorlar.
Her şeyin, onlarla beraber var olduğunu iddia ederek taraftar toplamaya çalışıyorlar.
Kazandıkları durumlar da olmuyor değil. Doların fiyatını arttırıyorlar.
Dolar arttıkça, onların da göbekleri şişiyor.
Cinliğin alâmeti farikası şöyle anlatılıyor:
“Yalan, dolan, talan.” Bir de dolar.
Doları olanlar yaşıyor, olmayanlar eziliyor.