Merhaba sevgili Dünlük… Bir süredir içime kapanmıştım. Kitap okuyarak, yazarak kendimi dinledim. Kurt Vonegut’un kitabı Mezbaha 5’te okuduğum ve altını çizdiğim bazı şeyleri uygulamak için… Ne miydi o? “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sükunet, değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret ve her zaman aradaki farkı anlamak için akıl bahşet.” Yazar okurken, bir şeyler öğrenmeye çalışırken ufak da olsa yeni şeyler keşfettim. O yeni şeyler eskiden beri düşündüğüm şeylere yeni bakış açıları ile bakmamı sağladı.
*
Instagram’da ekonomikdayanisma diye bir hesap düştü önüme… Sosyal medya pazarlamacılarıyla ilgili yaptığı bir paylaşımın ardından, ben de düşündüklerimi seninle paylaşayım dedim. ekonomikdayanisma özetle şöyle diyor: “Dijitalleşmeden en büyük kazancı sağlayan sektörlerden biri pazarlamacılık. Eskiden apartmanlara pazarlamacıların girmesi yasaktı. Şimdi evlerimizde, ellerimizde… Pazarlamacı amcaların yerinde havalı kadınlar var. Eskiden tencere, tava, masa örtüsü, kitap satmaya çalışırken şimdi her şeyi satıyorlar. Asla ihtiyacımız olmayan, hiçbir zaman eksikliğini hissetmeyeceğimiz çer çöp ne varsa… Son model lüks arabalarıyla, binlerce dolarlık çantalarıyla, pırlantalarıyla, yüzlerce dolarlık tişörtleriyle karşımıza geçip 20 lira etmeyecek bir şeyi 259 liraya indirimli satıyorlar.”
*
Kendilerine influencer ya da fenomen diyen ‘içerik üreticileri’ dolu sosyal medya. Ben en çok Instagram’ı kullandığım için sanırım, en çok orada keşfetime düşüyorlar. 2012’de katıldığım bu mecrada, kimleri takip ediyormuşum diye baktım geçen gün. Haber kanalları var. Yabancı dil öğreten isimler. Psikologlar. Yazarlar, yayınevleri, editörler. Resim, heykel ve fotoğraf sanatçıları. Gezi sayfaları. Yararlı bilgiler paylaşan doktorlar, fizyoterapistler. Çok takipçili fenomen diyebileceğim üç ya da dört isim var. Ki onları da eğlence kategorisinden izliyorum.
*
Az takipçiliyken güzel güzel içerik üreten bazı isimler, çok takipçiye ulaşınca sadece link vermeye ya da kendince reklam filmleri çekmeye başlıyor. Bir kısmı da zaten ailesinden ya da yaptığı işten ünlü olan isimler. Link vermeye, reklam çekmeye ne ihtiyacı var diye düşünüyor insan. Yani ben öyle düşünüyorum en azından.
*
İnternetten alışveriş yaparken, öncelikle ihtiyacım var mı ona bakıyorum. İleride ihtiyacım olur mu? Fiyatı şu an için uygun mu? Reklamlarını görsem de internet sitesinin arama kısmına kendim yazıp seçeneklere bakıyorum. Yorumları okuyorum. Olumlu ve olumsuz yorumlar arasında değerlendirme yapıyorum. Çünkü bazı olumsuz yorum yapanlar var ki, verdikleri paraya dünyaları istiyorlar, hiçbir şeyle memnun olamıyorlar. Onları eledikten sonra olumlu olanlar, ayağı yere basan yorumlar mı diye bakıyorum. Ona göre alıyorum ya da vazgeçiyorum. Yani bir fenomen ‘bunu alın, çok güzel’ dedi diye almıyorum hiçbir şeyi. Zaten o fenomenlerin yaşadığı eve, üstündekilere bakınca, reklamını yaptığı o ürünü kullanmasının mümkün olmadığını anlıyor insan. Onları bir kalemde geçiyorum mesela.
*
Bir de bazı kişiler var, fenomen kişi link vermemiş, link ver alalım diye mesaj yolluyorlar. Hayır kendin arama yerine yazsan bulacaksın, niye illa o link verince almak! Bu konu hakkında düşünürken bir şey geliverdi aklıma. Özellikle de o fenomenlerin paylaşımlarının altındaki had bilmez yorumları görünce… Mesela ‘zayıfla biraz, çok şişmansın, burun deliklerin kocaman estetik ol, çocuğunu da çok şımarttın’ yazanlar var. Dedim acaba bu kişiler, onun linkinden alıp ona para kazandırınca, bu hakaretleri etme hakkını da elde ettiklerini mi sanıyorlar? Öyle ya, “Seni ben var ettim” psikolojisine girince, hakaret etmek daha bir tatmin edici olabilir.
*
Geçen gün Cindy Crawford’un Instagram sayfasında bir fotoğraf vardı. Kadın okuduğu kitabı tanıtıyordu. Altında “Manikürün gelmiş” diye bir yorum vardı. Düşün, Cindy Crawford’sun ve hiç tanımadığın biri sana bunu söylüyor. Dedim, bu hadsizler ‘sınır’ tanımıyor. Hadsiz her yerde hadsiz!