Globalleşme, dijitalleşme filan derken iç içe geçerek adeta girift hale gelmiş olan dünya ekonomisi tedarik zincirinin kırılması ile tam anlamı ile sarsıldı. İşler sarpa sardı. Şimdi refah düzeyinin yüksek olduğunu bildiğimiz ülkelerde bile enflasyon belirgin olarak kendini gösteriyor. Dünyanın her yerinde ekonomik anlamda öngörülemezliğin ağırlığını muhafaza ettiği bir belirsizlik yaşanıyor. Türbülans mı dersiniz, başka bir şey mi, bilemiyorum ama açıkçası kuzey”in refah toplumlarında da işlerin iyi gittiği söylenemez. Durumun giderek kötüleşmesi ihtimali göz önüne alınacak olursa, güney”deki yoksul ülkeler ile makasın açılması ve aradaki uçurumun biraz daha derinleşmesi muhtemel görünüyor. Anlayacağınız küresel ekonomi de tıknefes
Şimdi biliyorum ki, sokaktaki insan, önümüzdeki seçimlerde adayın kim olacağını bugünden hiç merak etmiyor. Fakat zannederim ki, toplumsal hayata ve ekonominin yapısal meselelerine dokunacak bir sihirli değnek arayışının zihinleri meşgul ettiğini düşünüyorum.
Mesela; siyasetçilerimiz her daim geçmişteki yağ, akaryakıt, kuyruklarından filan bahsederler ya; evet yetmişli yılların sonlarına doğru yaşanmış olan ekonomik krizde pek çok ürün bulunamıyordu. Hatta bazı ilaçlar bile yurda kaçak getirilerek satılıyordu. Şehir içinde terörün hayatı kasıp kavurduğu o, yıllarda; raflarda mal yoktu ama insanların cebindeki paranın satın alma gücü vardı.
Bildiğiniz gibi rahmetli Turgut Özal döneminde; yani 80”li yılların ortalarına doğru, ekonomik anlamda dışarıya açıldık. İthal ikameci ekonomik politikamızı dışsatım esasına dönüştürdük. Aslında o, dönemde siyasi ve iktisadi alanda pek çok hamle yapıldı. Mesela; konvertibiliteye geçiş ile İhracat seferberliği filan başladı. Marketlerin rafları ürün bakımından zenginleşti. Şöyle bir gözden geçirilecek olursa 80”li yıllar ekonomimizin dünyaya entegrasyonu kadar, demokrasimizin gelişimi bakımından da çıtanın yükseldiği bir dönem oldu.
Peki, şimdiye bakalım; pandemi sebebi ile çok farklı bir süreç yaşanıyor. Elbette, sürekli değişenlik gösteren bilgi akışı: nitelik ve nicelik bakımından da önem arz ediyor. Günümüz koşullarında ülkelerin değişimlerin ve gelişmelerin gerisine düşmesi, yenidünya düzenine uyum bakımından sıkıntı yaratabilir. Ve tabii, yarışın dışında kalınması ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerekir.
Son zamanlarda sık duyulan devalüasyon, enflasyon, stagflasyon gibi ekonomik terimlere yabancı olmayan ve de piyasa oynaklığına bağışıklı olduğunu düşünenleriniz olabilir. Netice itibarı ile bu ülkede enflasyondan para kazanmayı meslek haline getirenlere aşina, yüzde 125 enflasyon gördüğünde finansal okur yazarlığı ister istemez öğrenmiş olan, onlarca iktisadi kriz yaşamış bir jenerasyon var.
Diyebilirsiniz ki; dünya nüfusunun yarısı 2 dolar civarında bir gelir ile günlük yaşamını idame ettiriyor. Lafı dönüp dolaştırıp yoksulluk edebiyatına bağlama. Hayır, katiyen böyle bir düşüncem yok ama size şunu belirtmem gerekiyor; beş yıl kadar önce Arnavutluk”da köfte yemiştik. Her porsiyonda yaklaşık yarım kilo kadar köfte vardı. Ben dahil grubun çoğu porsiyonları bitiremedik. Ödediğimiz para da kişi başı aşağı yukarı 10 liraya tekabül ediyordu, bugün 33 lira civarı, 3 euro kadardı. Hesap yapmıştım o köftenin yarısı kadar bir porsiyon için Sultanahmet”de 9 euro civarında bir ödeme yapmam gerekiyordu. Bugün Sultanahmet” de 9 euro ödendiğinde iki porsiyon köfte yenilebilir. Bu hesabı yaptıktan sonra Bulgarların neden her hafta Edirne pazarına akın ettiğini anladım. Bir de bizim insanların geliri Euro ile olmuş olsa….Tedbirli olun sağlıkla kalın efendim.