Mutant virüs, Türkiye” de ve dünyada,  ekonomik ve sosyal hayatı felç etti.. Sadece, Avusturalya, İsrail, İngiltere ve Yeni Zelanda” da durum farklı. Bu dört ülkenin salgın ile başedebilme konusunda destan yazdığı söylenebilir.

 Görünen o ki; bu saymış olduğum ülkelerin, salgını kontrol altına alabilme başarısını toplum içinde yaygın test taraması ve hızlı aşılama ile elde etmiş olduğu anlaşılıyor.

Sevgili dostlar, biliyorsunuz bizde sadece öksürük ateş veya herhangi bir yakınma ile sağlık kuruluşuna başvuruda bulunanlara test yapılıyor. Veya parayı bastırıp özel sağlık kuruluşunda test yaptırabiliyorsunuz.

 Oysaki Halk Sağlığı uzmanları, toplum içinde test taraması ile erken taşıyıcılara yönelik bir çalışma yapılmadıkça salgın sürecinin uzadıkça uzayabileceğini söylüyorlar. Tabii buradan, bu tanımlamadan salgının önüne geçebilmek bakımından önleyici hekimlik marifeti ile kısıtlama yönteminin önemini okuyamamak mümkün değil..  İlk vaka tespitinden bu yana, bir yıldan daha fazla bir süre geçmiş ve de aşılamanın başlamış olmasına rağmen, ne yazık ki, her akşam ürkütücü rakamları ile içimizi sızlatan o tablo, vahamet yansıtmayı sürdürüyor.

 Açıkçası toplumun çeşitli kesimlerinde, bilim dünyasının önerileri sanki kulak arkası ediliyormuş gibi bir algı oluştuğu söylenebilir. Ben bu konuda pek yorum yapmak istemiyorum ama mesela bizde toplum içinde yaygın tarama yöntemi ile test yapıldığını henüz duyabilmiş değiliz. Doğrusunu isterseniz, yapılacağını da pek zannetmiyorum. Bu arada iddia odur ki;  PCR testi için ödenen paranın şimdiye kadar yarım milyar dolar civarında söyleniyor. Bunu da dipnot olarak belirtelim.

 Bakın mesela; önümdeki araştırmadan bir örnek; İngiltere “de 17 Nisan itibarı ile bir hafta içersinde bin kişiden 14”ü PCR testi olmuş. Bu rakam bizde sadece dört olarak görünüyor. Netice olarak İngiltere”nin test yapma oranının bizden üç kat daha fazla olması, size göre, elde edilen başarı bakımından anlamlı değil mi?

Bakınız,Ipsos”un araştırmasına göre buna mukabil tespit edilen vaka oranı da bizden 18 kat daha azmış… Bu arada, İngiltere”de erişkin nüfusun yarısından fazlasının aşılanmış olduğu da biliniyor. Bu satırların yazıldığı an itibarı ile bizde henüz; yani, yüz günde sadece sekiz milyon kişi iki doz aşı olabilmiş.

Tabii, pandemi süreci uzadıkça ister istemez acı bilançonun vahameti de artıyor. Artıyor da, bu mesele sahra hastaneleri kurulması noktasına kadar uzayabilir mi, yoksa, bilim insanlarının tam kapanma önerisi hayata geçirilir mi? Bunu henüz kestirebilmiş değilim. Bakın mesela, Covid nedeni ile kaybedilen insanların yanı sıra birde ikincil ölümler var. Felaket tellalı yakıştırmasına muhatap olmamak için bu konuya pek girmek istemiyorum ama konuşulan rakamlar korkunç. Duymuş olduğum rakamlar, tabloda görünen Covid kayıplarından hayli fazla.  İkincil ölüm olarak tanımlanan da şu; mesela, hasta kalp krizine işaret eden göğüs ağrısı için hastaneye gitmek de tereddüt ediyor, ya da; hipertansiyon atağı olduğu halde salgın korkusu yüzünden sağlık kuruluşuna başvurmuyor ve inme sebebi ile hayatını kaybediyor. 

 Tabii, daha önce de yazmış ve dile getirmiştim.. Apansız gelen bu acımasız salgının bir de sosyal patolojiye işaret eden boyutu olmadığı söylenebilir mi? Bugünler de tanıdığım, karşılaştığım, konuştuğum, arkadaş, dost, hemen herkes aynı şeyi söylüyor. İnsanlar genellikle psikolojik bakımdan yorgun ve çöküntülü bir ruh hali içinde olduklarını açıkça söylüyorlar.. Nitekim yapılan araştırma çalışmaları da bu durumu teyit ediyor. Mesela; Dünya Ekonomik Formu için Ipsos”un yaptığı çalışmada Türkiye”de insanların yüzde 61”i pandemi sürecinde ruh sağlığının bozulduğunu ifade etmiş. Daha fazla uzatmanın bir anlamı yok. Lütfen kendinize iyi bakın. Tedbirli olun, sağlıkla kalın efendim.