İnsanlık, tarihinin en ağır salgınlarından biriyle savaşıyor.
Şanslımıyız, şanssız mı? Tam ayrımında değilim.
Her gün; yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, binlerce kişinin illetin pençesine düştüğü, yoğun bakımlarda, hastane koridorlarında çareler aradığı bir süreçte akıl sağlığını korumakta epeyce bir güçleşmiş bulunuyor.
Böylesi acılara tanıklık etmek, panikleri izlemek; seni-yakınlarını-sevdiklerini-tanıdıklarını bulup bulmayacağı endişesini taşımak.
Ve tanımadığın insanları düşünmek;
Sadece çevrende, mahalllende , ülkende değil.
Dünyanın dört bir yanında, uzak diyarlardaki kalp atışlarını hissetmek.
Kötü.
Neslimiz büyük bir şanssızlık yaşıyor.
..............
Öte yandan, insanlık hiç bir acıya böylesine ortak tanık olmadı.
Hiç bir acıya karşı böylesine ortak bir çabayla karşı koymaya çalışmadı.
Düşman hiç ayrım yapmıyor.
Etnik, din, inanç, sınıf, cins hiç bir ayrım yapmadan tüm insanlığı hedef almış durumda.
Bizleri tarihin çok önemli bir dönemine tanıklık ettiriyor.
İnsanlık bu belanın aşısını bulacak kahramanını bekliyor.
Böyle bir tarihi zaman..
.........
Böyle bir zamanda, tüm insanlığı hedef almış bir düşmana karşı, bizlerin de hiç bir ; din, inanç, ırk, mezhep, sınıf, cins ayrımı yapmadan; yan-yana bu düşmana karşı durmamız lazım.
Kamu kurumlarının, devlet yöneticilerinin, siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının, bireylerin asla ve asla siyasi, grupsal mülahaza ile hareket etmemesi gerekiyor.
En büyük güç birliktir, dayanışmadır. Birlikte hareket edebilmektir.
Birliği, dayanışmayı zedeleyeceyecek, siyasi mülahazalarla olaya yaklaşım resmen vatana ihanet kadar ağır bir suç olur.
Çözüm bilimde..
Hepimizin aklın bilimin önerdiği yolda gitmek durumundayız.
-
Anlıyoruz değil mi?
Bir merhabanın, bir tokalaşmanın, bir dosta sarılmanın,
Bir masada iki kadeh çayı tokuşturup, sohbetin kıymetini..
Sokakları, caddeleri arşınlamanın,
Doğayla, canlılarla haşır neşir olmanın değerini.
.........
Yaralanmış bir hayatın ta ortasındayız dostlar..
Merhemi yok, ilacı belirsiz..
Sağlıkçılarımızı, doktorlarımızı saygıyla selamlıyoruz.
Dünyamıza acil şifalar diliyoruz..
Bu yazıyı Nazım Hikmet’in bir şiiriyle bitirelim..
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Yaşamaya Dair
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani, bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani, o derecede, öylesine ki,
meselâ, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel, en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak, yani ağır bastığından.
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğen son ajans haberlerini
Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki, hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgârıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak…
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hattâ bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
“Yaşadım” diyebilmen için…