22 Temmuz 1980 sabahı.. Anadolu Ajansı İstanbul Bürosu’ndayım. Erken giderim işyerlerine. Az ötemde gece nöbetçisi elinde telefon konuşuyor. Gündüzcüler henüz gelmemiş. Ben de gazeteleri okuyorum. Öyle internet falan yok. Cep telefonu da yok.

-Abdullah Türkler mi?  Evinin önünde saldırıya uğramış öyle mi..Evet sabah.   Kemal Türkler. Hastaneye kaldırılmış öyle mi?

Kemal Türkler’in saldırıya uğradığı haber o sabah ajansa bu sözlerle düşüyor.. Kalkıp yanına gittim görevlinin. Tam hatırlamıyorum ama galiba Ender Arol’du. Sorum üzerine..

-"Kemal Türkler’i vurmuşlar" dedi.

Büyük bir üzüntüyle masama döndüm.

*

22 Temmuz 1980’i unutma

Aradan yarım saat geçti geçmedi. O arada İstanbul Büro sorumlusu Kerim Evren gelmişti. Galiba bir kişi daha.  Bu kez O alıyor haberi bölgeden telefonla..

-Cami avlusuna bırakılmış. Recai Ünal...

Masamda dondum kaldım. Hemen kalkıp yanına gittim Kerim bey’in..

-"Ne olmuş Recai Ünal’a" diye sordum?

-'Öldürmüşler.  Fatih’te cami avlusuna bırakmışlar.'

Nasıl bir eyvah çektiysem.. 

-‘Tanıyor musun?” diye sordu.

‘Sınıf arkadaşımız’ diye yanıtladım.

Sonra benden bilgiler aldı.

-Bizim sınıf çeşitli kurumlara öğrencilerini stajyer olarak gönderiyordu. Bir ay iki ay. Recai de Demokrat Gazetesi'nde idi..

Akşam işinden evine giderken, kaçırmışlar, boğup gece cami avlusuna bırakmışlar. Daha bir hafta ya da on gün önce kantinde karşılıklı gülerek çay içmiş birbirimizin halini sormuştuk..

*

Unutmam mümkün değil. Her 22 Temmuz’da o gün yaşadığım anları hatırlar acıları tekrar yaşarım.

Masama döndüm. Ne yapacağımı bilmiyorum. Ardından ajansa işçilerin fabrikaları terk ettiği haberleri gelmeye başladı. İstanbul’un dört bir yanında işçiler fabrikaları boşaltıyor.  Akın akın DİSK Genel Merkezi’nun bulunduğu Merter’e doğru yola çıkıyor.

Kerim bey’den izin isteyip kendimi sokağa atıyorum.

Ajanstan çıkıp daha bir kaç adım atmadan diğer gazetelerde çalışan sınıf arkadaşlarımla karşılaşıyorum Coğaloğlu'nda. Hüseyin Güler, Hürriyet Demircan (Vefat etti ışıklar içinde uyusun) Tuncer Özkan, Orhan Çuhadar.. Herkes üzgün doğal olarak. Okula gittik. Ardından dağıldık.

*

22 Temmuz 1980. Öğlen sonrası artık. Topkapı’dan Bakırköy’e doğru geçiyorum. Topkapı’daki bütün fabrikalar boşalmış. E-5 insan seli. İşçiler yürüyor. Halk yürüyor. Akın akın insanlar Merter’e doğru gidiyor. Bir mahşer yeri ortalık. 

*

 12 Eylül darbesine doğru giden yolun taşları döşeniyor.  Binlerce üyesi işçinin grevde olduğu Madeş-İş Sendikasının Genel Başkanı efsane bir sendikacı Kemal Türkler’de cinayete kurban gidiyor.

Türkiye’de 1960 Anayasası ile gelmiş tüm demokratik hakları yok edecek, ülkeyi bir baskı düzeninin içine sokacak ve yıllarca inim inim inletecek bir dönemin önü insanların ‘Yaşam hakkı’ yok edilerek açılıyor.

44 yıl olmuş. Unutmadık. Ömrümüzün baharında, yüreğimizdeki sızısı onlarca yıl dinmeyecek acıları yaşadık..

*

Tam 44 yıl önce.. O zamanın Türkiye’sinde bir kişi çalışır dört kişiye bakardı. Şimdi 4 kişi çalışılan bir evde açlık sınırında yaşanıyor. Gelir dağılımı en adaletsiz ülkelerin başında geliyoruz.

Kemal Türkler ve Recai Ünal’ı rahmetle, saygıyla anıyorum. Işıklar içinde uyusunlar..