Kitle spor ve yarışlarına çok ilgim yok. Terimlerini, yıldızlarını pek bilmem. İşim gereği ilgilenmem gerektiği dönemlerde, bana yetecek kadarını öğrendim, sonra unuttum. Basketbol, yüzme, dövüş gibi temposu yüksek spor karşılaşmalarını, haberdar olursam seyrederim biter.

Fiilen spora katılımım da bireysel olarak yapılabilen yürüme ve yüzmeden ibaret.

Bunları, ilgilenenleri yadırgadığımdan değil, Formula 1’in Türkiye ayağı (Formula 1 Türkiye Grand Prix) ile ilgili bu yazıda teknik hata yaparsan af ola diye belirttim.

xxx

Anımsadığım kadarıyla Formula 1, dünyada itibar kaybetmeye başladığı dönemde, büyük gelir elde edileceği propagandasıyla Türkiye’ye getirilmişti. 2005-2011 arasındaki yarışlarda yatırım bedelini bile çıkarmadığı, ciddi zarara neden olduğu iddia edilmişti.

Ünlü yarış, bu yıl (2020), yani 9 yıl aradan sonra, yine büyük gelir elde edileceği söylenerek yeniden Türkiye’ye geldi-getirildi. 15 Kasım’da İstanbulPark’ta yapılan yarışı, Mercedes takımının Büyük Britanyalı pilotu Lewis Hamilton kazandı.

İşin kâr zarar boyutu ayrı inceleme ve tartışma konusu. Yarışma ile ilgili haberler de internette bolca var…

Ben ödül töreninde şampanya yerine gazoz patlatılması ve bunun üzerine yapılan yorumlardan bahsedeceğim.

Formula 1'de zaferin şampanya ile kutlanması ve şampanyanın köpüğünün, kazanan sporcunun başından aşağı dökülmesi geleneksel bir olaydı. İstanbul’daki törende, Hamilton'la birlikte kürsüye gelen Mercedes Takım Şefi Toto Wolff’un eline şampanya yerine gazoz verildi.

Haliyle gazoz patlamadı, köpük çıkmadı. Bu olağan dışı kutlama töreni Avrupa basınında geniş yer buldu ve Türkiye’nin imajına zarar verecek yorumlara neden oldu.

Almanya'nın en çok satan gazetesi Bild’in haberine göre, Wolff şampanya köpüğü olmayınca, şişeyi eğip Hamilton'un boynundan aşağı boşalttı ve “Benim için kötü bir performans değildi. Podyumdaki diğerleri de daha iyisini yapamadı. Ama başka bir problem şişenin içinde şampanya yerine şekerli gazoz olmasıydı. Eh biz Türkiye'deyiz. Ve şekerli gazoz öyle köpürmüyor. Ben de Lewis'in boynundan içeri döktüm” dedi.

Bild’in yorumunda da Türkiye'de hükümetin alkol karşıtı bir politikası olduğu, alkollü içki reklamlarının yasaklandığı, saat 22.00'den sonra alkollü içki satılmadığı, fiyatının sürekli arttığı, böyle olunca da Formula 1'de de alkol verilmediği belirtildi.

xxx

Gazoz olayının yankıları üzerine Cumhurbaşkanı Danışmanı İsmail Cesur, Twitter’dan açıklama yaptı. Cesur, olayı ‘‘rezalet’’ diye niteleyenleri hedef aldı, bu konuda Malezya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’i örnek göstererek şu ifadeleri kullandı:

“Podyumda gazlı içecek meselesini de ‘rezalet’ olarak niteleyen bazı çevreler bilsin ki asıl rezil olan bu saçma yaklaşımdır. Formula 1, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde kendisi böyle bir hassasiyet gözetiyor. Malezya, BAE, Bahreyn... Aynı durum bu ülkelerde de oldu/oluyor.”

Ertuğrul Özkök, Hürriyet’teki köşesinde, uygulamadaki değişikliği ve nedenlerini değil de karar vericiyi sordu:

‘‘Derdim ‘Niye şampanya patlatmıyorsunuz’ diye sormak değil.

Çünkü Azerbaycan ve Malezya gibi bazı ülkeler şampanya patlatıyor.

Bazı Arap ülkeleri ise alkolsüz şampanya patlatıyor ve neticede görüntü aynı oluyor.

Türkiye’de ise 4 yıldır otomobil yarışlarında ya şampanya hiç patlatılmıyor veya gazoz patlatılıyor.

Benim asıl merakım başka...

Kim veriyor bu kararı?

Günlerdir hukuk ve ekonomi reformlarını savunan, günde en az üç ayrı platformda hukuk reformunu savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu işle uğraşacak zamanı olacağını sanmıyorum.

Acaba birileri, ‘O öyle ister’ diye mi düşünüyor?

Yoksa, durumdan vazife çıkarıp sportif mekânlarda içki satılmaz kuralını kendi kafasından böyle mi yorumluyor...’’

Bu yaklaşımlar, tümüyle sakat ve kusurun üzerine tüy dikmektir. Gelelim sakatlıklara…

Birincisi… Türkiye’yi ‘‘Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’’ olarak biliyoruz; Anayasa’da öyle yazıyor. Örnek verilen ülkelerin ortak özelliği ise demokrasinin d’sinden, laikliğin l’sinden uzak, dini kurallara göre yönetiliyor olmaları.

İkincisi… Cesur’un yazısında ‘‘Müslüman ülkeler’’ deniliyor… Ülkelerin dinleri olmaz, ülkede yaşayanların dininden söz edilebilir. İnsanlığın ulaştığı en ileri toplu yaşama düzeni de kamusal alanda dinlerin değil, evrensel hukuk kurallarının egemen olmasıdır. ‘‘Demokratik, laik’’ dediğimiz budur…

Üçüncüsü… Ortada, Türkiye’nin imajını zedeleyen, dolayısıyla ekonomisine zarar verebilecek yanlış veya hatalı karar vardır. Yanlış veya hata, karar verenin kimliği, kişiliği, konumu ile doğruya dönüşmez.

Laiklik ekseninden sapmanın işaretlerinden biri olan bu karar, ‘‘O öyle ister’’ düşüncesiyle alındı ise yanlış, ‘‘O öyle istedi’’ diye alındı ise doğru mu oluyor?

Resmi sıfatlı bey için diyecek bir şey yok; onunki vazife! Fakat kalem efendisinin bünyesi, bu dönmelere bu yaşta iyi dayanıyor…