Tanıdığım günü hiç unutmuyorum. İstanbul Üniversitesi’nde ilk yılımız. Yıl 1977’nin sonbaharı.
O yılları bilen bilir. Evden sağ çıkıyorsun ama akşam eve sağ dönüp dönmeyeceğinin garantisi yok. Mahalleler bölünmüş, sokaklar bölünmüş, okullar bölünmüş.. Sağcı kendi alanına solcuyu koymuyor, solcu sağcıyı.
Bizim Gazetecilik daha önce 3 yıllıkmış. Bizim başladığımız yıl 4 yıllık oldu. 4 yıllığın ilk öğrencileriyiz. Ve sadece bir sınıftık. 50 kişi kadar. Sonraki yıllarda alt sınıflar geldi.
ilk günlerin birinde son dersin bitiminde bir arkadaş sınıfın kapısını kapattı.’ Kimse dışarı çıkmıyor’ dedi. O arkadaş şimdi Halk Tv com.tr'nin başında. Sonra bir cılız kız çıktı kara tahtanın önüne. Heralde sınıfın en zayıfı olmalı. Sert bir rüzgar esse götürür. Kendilerinin solcu olduğunu can güvenliği nedeniyle sağcıları okula sokmayacaklarını söyledi. ‘Biz kısa sürede tanırız arkadaşlar. Varsa içinizde yarından itibaren gelmesin’ dedi. Konuşan Kadriye Demircan'dı.
*
Yıllar sonra bir sınıf yemeğinde RTÜK Başkanı olarak yemeğe katılan Davut Dursun o günü anlattı. “Arkadaş ben öğretmenim Ordu’dan geldim. Kaydımı yaptırdım. Bir de derse gireyim dedim gelmişken. Derste de Kadriye’nin o konuşmasına denk geldik. Buram buram ter bastı. Doğru amcama gittim. ‘Amca ben okula devam etmeyeceğim’ dedim. O durumu anlattım. Amcam da bana ‘Devam et. Birşey olmaz. Sen öğretmensin.Sana bir şey yapmazlar'dedi. Öyle devam ettim.”
Devam etti. Kimse kılına dokunmadı. Önce prof oldu. Ardından RTÜK Başkanı. Sonra katıldığı sınıf yemeğinde o gün yaşadıklarını anı olarak anlattı.
*
Kadriye Demircan sınıf başkanımız oldu. Sol mücadelenin içine girdi. Ben bilmiyorum ama anladığım kadarıyla araziye çıkınca, grevlere- gecekondulara-mahallelere gidince başka bir ad kullanıyormuş galiba. 12 Eylül darbesinden sonra kendi hayatını kurduğunu (muhtemelen siyasetten çekildi), önemli bir kurumda çalıştığını, emekli olup Antalya'ya yerleştiğini biliyorum.
*
Kadriye’nin bugün ölüm haberi geldi.
Benim haber sitemde arada bir yazı yazıyordu.
O illet hastalığa yakalanmıştı.
Antalya’da yaşıyordu.
Arada bir konuşuyordum.
-'Erhan bir ekip kurda Arguvan Türkü Festivali’ne gidelim’ demişti.
Güzel-yiğit bir insandı.
Artık ne yürüyecek yolu, ne söyleyecek sözü kaldı bu dünyaya dair.
Işıklar içinde yat Kadriye. Mekadın cennet olsun sevgili arkadaşım..
Yazımızı sevgili Kadriye'nin durumgazetesi.com.tr'de yayımlanan Çam Ağacım başlıklı yazısıyla bitirelim.
*
ÇAM AĞACIM
Hava çok sıcak!
Sıcak demek bile az geliyor.
Değil sokağa çıkmak,
başını dışarı çıkartmak istemiyorsun,
öylesine yani...
*
Balkona,
yılların yaşlı çam ağacının gölgesine sığınıyorum.
Kozalaklar kaplamış gövdesini, yorgun gözüküyor...
Ama, dal uçlarında taze iğne yaprakları
inadına patlamışlar fıstık yeşili.
Oynuyorlar bir o yana bir bu yana...
Onlar sallandıkça kuşların senfonisiyle,
hafif bir rüzgar esiyor üzerime doğru,
serinliyorum...
*
Yaşlı çam ağacım ve ben, göz göze geliyoruz,
gülümsüyoruz birbirimize.
O benden memnun, ben ondan.
*
Kollarımı uzatıp, sarılmak istiyorum gövdesine,
anneme sarılır gibi, sığınır gibi...
Biran unutmak herşeyi,
açlıkla ölümü bekleyenleri, yürüyenleri,
acımasız savaşları ve çaresiz çocukları...
Sanki hiç olmamışlar gibi,
herşey çok güzel gibi, insanlar çok mutlu gibi...
Sadece birkaç saniye,
unutabilmek gerçekleri...
*
Yaşlı çam ağacım ve ben, göz göze geliyoruz,
Bu kez gözlerimizde birkaç damla yaş
Ağlaşıyoruz..
*
Kadriye yazısını 'Ağlaşıyoruz' kelimesi ile bitirmiş.
Şimdi bizim yüreğimizde sızı gözümüzde yaş..