Mart, kuzey yarım küre için baharın ilk ayı ve sıcakların müjdecisi olsa da sanırım ‘‘Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır’’ tekerlemesini bilmeyen, duymamış olan yoktur. Tabii ki ‘‘mart karı’’ sözünü de… Mart ayında kış hastalıklarının son dalgalarını yaşar, bu ayda düşüp kalkan cemreler, birkaç gün ‘‘kocakarı soğukları’’nda titreşirdik.
Ancak bu yıl ortaya çıkan ‘‘koronavirüs’’ (coronavirus), zaten eskisi kadar şiddetli görülüp hissedilmeyen martın karını, ayazını, dönem hastalıklarını bastırdı; daha da öteye geçerek, ‘‘küreselleşmeyi’’ tam anlamıyla gözümüze soktu.
Koronavirüs; ekonomi temelinde bütünleşmiş, ulusal sınırları kalkmış bir dünyada; yaşamın diğer alanlarının bu değişimden ayrı kalamayacağını, yaşatarak gösteriyor.
Herhangi bir ülkedeki ekonomi krizin, büyüklüğüne göre tüm dünyayı sarıp sarstığını defalarca yaşayarak görmüş, öğrenmiştik. Koronavirüs salgını ile bulaşıcılığı olan herhangi bir sağlık sorunun da kısa zamanda dünyayı sarıp sarsabildiğini gördük. Tüm ülkeler ilk iş olarak sınırları kapatıp hareketliği kısıtlayarak virüsün yayılmasını sınırlamaya çalıştı, binlerle ifade edilen ölümler engellenemedi. Ölümlerin milyonlarları bulması da yüksek bir ihtimal.
Bana göre bu durum, ulusal sınırların neyi nereye kadar sınırlayabildiğini, neyi nereye kadar sınırlaması gerektiğini, hangi alanlarda sınır aşan örgütlenme ihtiyacı doğduğunu tartışmaya açıyor.
Şöyle ki…
Kaynağının nere olduğu tartışmalarını geçersek, koronavirüs Çin’de ortaya çıktığında herkes orada kalacağını sandı ve belli seviyeye gelene kadar seyretti. Hatta Çin’i düşman görenler, için için sevinerek ellerini oğuşturdu. Ama orada kalmadı, kısa sürede sınırı değil sınırları aştı. Şimdi dünyanın en gelişmiş ve ekonomileri en güçlü olan ülkeleri bu virüsün pençesinde, çaresizlik içinde. Yapabildikleri tek şey izole bir yaşantıyı önermek, dayatmak. Ne kadar insanımızı kurtarabilirsek kardır havasındalar…
Bu da şunu gösteriyor:
Dünyanın her hangi bir noktasında ortaya çıkabilecek tehdit-tehlike (salgın), bugünkü ulaşım hızı ve haretlilikle kısa sürede dünyayı sarabiliyor. Paranız pulunuz, köşkünüz sarayınız sizi bu tehlikeden korumaya yetmiyor.
O zaman koruyucu hekimlik ve ‘’sağlık haktır’’ anlayışıyla tüm insanlara asgari düzeyde sağlıklı yaşam koşulları (temiz su, beslenme ve sağlık hizmetine erişim) sağlanacak. Bu tür olumsuzluklar karşısında ‘‘kahrolsun düşman’’ anlayışıyla seyretmek yerine yardıma koşulup olumsuzluk ortaya çıktığı yerde bertaraf edilmeye çalışılacak.
Bir de bu tür tehlike ve tehditlere karşı sadece ülke ölçeğinde değil, küresel ölçekte hazırlanmak; dünyanın her bölgesinde nüfus yoğunluğuna göre, asgari ölçülerde sağlık tesisinin kurulması ve malzeme stoku bulundurulması gerektiği, apaçık ortaya çıktı.
Sanırım artık sınırlar sınırlamaya, sınıfsal ayrım ve ayrıcalıklar bireysel (ülke veya kişi olarak) korunmaya yetmiyor. Yeni bir düzen, gelişim ve değişimin gereği olarak kendini dayatıyor.
Belediyeniz şeffaf, günleriniz sağlıklı ve aydınlık olsun!