Plansız, proğramsız ve amaçsız çıkıp evden, son durağını bilmediğim otobüslere binip nereye kadar gidecekse oraya kadar gitmek.

Sonra milyonların yaşadığı kentimde, ilk defa gittiğim semtlerde acaba ’Tanıdık biri çıkar mı karşıma’ deyip merak etmek.

Ve mutlaka oralarda  eski evlere bakakalıp hangi anıların yaşandığını düşünmek.

Varsa çınarları seyretmek.

Keyfimin kahyasımı vardı ki?

*

Çocukken, yani daha yedisindeyken kaybettim yolumu.   Okula başladığım köyün yanındaki ormana dalıp ne var diye merakla yürüyüp yürüyüp  sonunda yolumu kaybedip bir başka köyde bulduğumda kendimi,  köylülerin çevreme toplandığı an gözlerimin önünde.  Beni sorgulamaları ve geldiğim köyü öğrenip beni tekrar iki gençle köyüme göndermeleri. O günden bu yana hala yolumu bulamadım galiba.! 

*

Bunca yolculuktan sonra bir yılı daha bitiriyoruz.  Yılbaşılar falan hiç umrumda olmadı. Yılların geçmesi de. Bir gün yolun sonu gelecek biliyorum.  Daha çocukken, yaşını doldurmamış kardeşlerimi kaybettim Anadolu’nun bir köyünde. Çok genç yaşta arkadaşlarımı kaybettim hayatlarının baharında. Annem ve babam da bizlere veda edip gideli yıllar oldu. Acının her rengini gördüm-yaşadım.

Nalet okudum çokça ‘Bu dünyanın adaletsizliklerine’. Ama bile bile hiç bir insana,  canlıya- bitkiye adaletsizlik yaptığımı zorlasam hatırlamıyorum. Aklıma tek gelen sahilde yürürken, bir anda önümde biten bir finonun bacaklarıma saldırısı karşısında ürperip ona tekme attığım an geliyor.   Sonra sevip özür dilediysem de unutmuyorum işte.  Hani demiş ya Pir, ‘Bin kere mazlum olsan da bir kere zalim olma’ diye.  Öyle işte yaşadım gidiyorum diye düşünüyorum. 

*

Derelerde şırıl şırıl akan suyun sesini dinlemek kadar huzurlu anı bilmem. En ürperdiğim an, Hakkari’de bir kış günü 3 bin 500 metrede  ıssız bir zirvede kayalardan gelen sesleri dinlediğim an oldu. 

En korktuğum 1999 depremi idi.

En şaşırdığım yine Hakkari de bir vadide dereboyuna aşağı inerken Haziran’da  karşılaştığım doğanın enfes kokusu olmuştu. Bu koku  karşısında bayılmamak için emrimdeki askerleri dereden çıkarıp sırtlara doğru yöneltmiş ve yürüyüşe ordan devam etmiştik. O koku hala burnumda.

İki Hakkari hatırlamak ilginç oldu şimdi.  Ama Hakkari gerçekten ilginç. Mesela;  2020 yılı nüfus sayımına göre Türkiye’den nüfusu en kalabalık 10 köyden dördünün bulunduğu il hangisidir diye sorsam yanıt olarak hanginizin aklına Hakkari gelir. Hiç birinizin.  Bu kadar ilginç.

*

“Kimler geldi kimler geçti, hiç birisi senin kadar sevilmedi” dese de şarkı, neyse burası bana kalsın.

En sevdiğim şiir satırı Nazım’dan  ‘Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine”

Bir çok yazarı ve eserlerini sevdim ama Rus yazarları çok okuduğumu söyleyebilirim.

Tarihsel kişilik olarak;  Mustafa Kemal Atatürk’e, Fatih Sultan Mehmet’e, Büyük İskender’e hayranlığım var.

*

Osmanlı’nın ilk  Söğüt- Bilecik’teki kuruluş yıllarında ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yaşamayı tercih ederdim.  Yani iki defa dünyaya gelsem fena olmazdı hani.

Şeyh Edebali'yi, Hacı Bektaşi Veli'yi  tanımayı, Hz.Ali’nin yol arkadaşı olmayı çok isterdim.

Zalim olmadan, adaletsizlik yapmadan her insana aynı duygularla yaklaşarak yaşamak dileğiyle. Güzel bir yıl olsun. Şu 2022’de de yaşadığımız sıkıntılar biraz bitsin yani.

‘Ben merkezli oldu’  biraz ama, paylaşmak -sohbet etmek istedim sizlerle.  Kendime sakladığım biriktirdiğim bir şey yok hayatta.  Düşünce olsa da. İyi gelmiştir umarım.