Bugün (5 Mart Cumartesi), Antalya’nın Fethi’nin 815’inci yılı kutlanıyor. Antalya’ya bir şeyler yapıyor görünmek, ahaliyi ‘‘vatan millet’’ hamasetiyle hizalamak için başlatılan bir kutlama olduğu için halkın katılımı yok denecek düzeyde kalıyor.

Kutlama kapsamında, Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde “Tarih ve Kültür” konulu, iki günlük (3-4 mart) sempozyum düzenlendi. Bu bilgi şöleninde bilgi olarak ne lezzetler sunuldu bilmiyorum ama açılış konuşmalarının olabildiğince bayat bir hamaset edebiyatı olduğunu söyleyebilirim.

Mesela Antalya Valisi Ersin Yazıcı, sempozyumun açılışında şöyle konuşmuş:

“Bugün hepimizin içinde bir coşku var, bugün hepimiz çok heyecanlıyız, bu kutlu şehrimizin fethinin 815’inci yılını şükürle, coşkuyla, iftiharla idrak ediyoruz. Şanlı tarihimiz sayısız destanlarla dolu, bu şanlı tarihimizi gençlerimize en iyi şekilde öğretmemiz gerekiyor… 815 yıldır Türk yurdu olan Antalya’mızda şanlı bayrağımızın özgürce dalgalanmaya devam etmesi için tarihimizi, gençlerimize ve çocuklarımıza en iyi şekilde öğretmek arzusundayız…”

Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü de ‘‘Antalya’nın fetih tarihinin, insanlık tarihi kadar eski olduğunu’’ söylemiş (ne demek istemiş anlamadım) ve şöyle devam etmiş:

“İşte! Bunun için aziz milletimiz açısından çok önemli. Çünkü uzak Asya’dan gelip Anadolu’yu yurt edinen orada Avrupa içlerine kadar açılan ilay-ı kelimetullah ülküsüyle dünyayı dolaşan, güneşin battığı yere doğru adım adım ilerleyen ecdadımız denizle, Akdeniz ile tarihi boyunca ilk kez burada tanıştılar…

Milli tarihimiz bakımından, tarih şuurumuz bakımından, kültür ve sanat tasavvurumuz bakımından çok faydalı neticeler doğuracak bu etkinliklerin hepimiz için ufuk açıcı ve yol gösterici olmasını temenni ediyorum.’’

Antalya’nın Fethi’nin yıldönümü kutlamalarını, eski Vali Münir Karaloğlu ile eski Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel hem Antalya’ya tarih bilinci şırınga etmek hem de ‘‘yerli ve milli’’ bir etkinlikle Antalya turizmini kalkındırmak için 2017 yılında başlatmıştı.

809 yıldır Türk yurdu olan Antalya için nasıl bir tehlike sezilmişti bilmiyorum, 810’uncu yılda Antalya’nın fethi kutlanmıştı.

İlk kutlamadaki konuşmalara baktım. Vali Karaloğlu, "Dünyanın en güzel şehirlerinden birisinde huzur ve barış içerisinde yaşıyorsak bunu dedelerimize ve atalarımıza borçluyuz. Bu topraklar tesadüfen bizim olmadı, altın tepsi içerisinde getirilip bize hediye etmediler. Sevgili gençler 5 Mart 1207 tarihini unutmayın, zihninize kazıyın. Çünkü o tarihten itibaren Antalya vatan yurdu oldu" demiş.

Başkan Türel’in konuşması da özetle şöyle: ‘‘I. Gıyaseddin Keyhüsrev’e vefa borcumuz var. Vakit ecdattan bayrağı devralma vaktidir. İşte bugün burada bayrağı devraldığımızı, vefamızı ve kararlılığımızı göstermiş bulunuyoruz. Anadolu ve Antalya Türk yurdu haline geldiyse bu büyük ecdadın sayesindedir. Tarihten ders almak boynumuzun borcudur…"

2018’deki fethi kutlamalarının ikincisinde, saygın bilim insanı, tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı konuşmacı olmuş; Antalyalılara ve yöneticilerine kulaklara küpelik şeyler söylemiş.

Prof. Ortaylı, Antalya’nın tarihini, bağrındaki antik mirasın, doğasının eşsizliğini ve değerini anlatıyor, ‘‘Bunlara kıymayın, bunları ucuz turizme kurban etmeyin’’ diyor.

Ancak bir kültür ataleti içinde olunduğunu, bunun belediye veya devlet eliyle değil, sivil toplum kuruluşları ve doğrudan doğruya halkın katılımıyla aşılabileceğini söylüyor.

Prof. Ortaylı’nın uyarıları doğrultusunda bir yönelim, değişim var mı diye, aradaki kutlama haberlerini okudum, etkinliklere, konuşmalara baktım; yok birbirinden farkı…

Muhterem zevat toplanıp hamaset nutukları atıyor. Arkasından bir yürüyüş eylenip bazı gösteriler yapılıyor. Antalya’yı fethettiğimizin şuuruna erilmiş olunuyor…

Antalya tarımı, turizmi ve ticaretiyle erimeye devam ediyor.

Bu kutlamalar mevcut haliyle ‘‘beyimiz eğlensin’’ olayı ve zaman israfı. Antalya’nın ihtiyacı ise tarihinin, doğasının korunması, bu alanlardaki tahribatın durdurulması.

Fetih yıldönümü kutlaması icat eden etkin ve yetkin makamlar, Alakır Çayı’ndan Kızılcık Yaylası’na, Finike Ovası’ndan Patara kumsalına uzanan çevre tahribatına; Konyaaltı, Lara, Belek başta olmak üzere Kemer’den Alanya’ya uzanan plaj paylaşımlarına sessiz kaldı.

Kumsalları parsellenen, ormanları, dağları, nehirleri, bağları bahçeleri kurutulan bir Antalya fethedilmiş değil, yağmalanmış olur…