Türkiye siyasetinde geçen haftanın söz dalaşı konusu ‘‘mum ve gaz lambası’’ydı.

Söz dalaşını AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef alarak yaptığı şu sözlerle başlattı; ‘‘Biz durmuyoruz, çalışıyoruz. Yakında ikinci nükleer enerji santrali de geliyor. Bizim işimiz var. Sizin hayatınızda sadece mum vardı mum, gaz lambası vardı. Biz ise bunu bu hale getirdik’’ dedi…

Ancak bu söz, Kılıçdaroğlu’na saldırıdan çok, cumhuriyetin kazanımlarının inkârı gibi olmuştu. Yumurtaya can veren Rabbimin hikmetinden sual olunmaz! Başımıza öyle bir iş geldi ki…

21’inci Yüzyıl’da, uzaya gitmeye hazırlandığımız dönemde, koca Isparta’da insanlarımız tam dört gün boyunca mum ve gaz lambasını arar oldu. Bazı yerleşim birimlerinde bu çile bir haftaya kadar uzadı.

Peki bunun nedeni ne idi?..

Türkiye Cumhuriyeti, yakılıp yıkılmış topraklarda 1923’te kuruldu. 1924’te Lozan Antlaşması ile varlığını dünyaya kabul ettirdi. Derhal kalkınma hamleleri başlatıldı. Yokluk, dünyayı sarsan ekonomi krizleri ve savaşlar arasında, kendi kendine yeten bir ülke yaratıldı.

Elektrik açısından bu süreç şöyle özetlenebilir:

1980’le kadar olan dönemde, Türkiye’nin enterkonnekte ağı (ulusal şebeke) oluşturuldu, kasabalara kadar elektrik ulaştırıldı.

Ana hatlar oluşturulduktan sonra 1980’lerde ‘‘elektriksiz köy kalmayacak’’ hedefiyle yeni sürece girildi. 2000’lerin başında büyük ölçüde hedefe ulaşıldı.

2000’li yıllar, elektrik altyapısını yenileme, üretimi artırma dönemi olacaktı. Yönetim hataları nedeniyle kamu hantallaşmıştı. Bazı bakanlık ve dairelerin bütçeleri personel maaşına yetmez olmuştu. Özel sektör eliyle daha verimli işletileceği öne sürülerek elektrik dağıtımı tamamen özelleştirildi.

Ancak…

Daha ilk adımda yozlaşma başladı, özelleştirmeler AKP iktidarının finansman kaynağı ve kendi zenginini yaratma aracına dönüştü.  

2010 yılından itibaren yoğunlaşan bu özelleştirmelerde ilk ihaleler çok çekişmeli geçti, yüksek bedellere ulaşıldı. Sonra ne hikmetse, yüksek bedelle sonuçlanan tüm ihalelerde kazanan firmalar yükümlülüklerini yerine getirmeyip çekildi. Her yenilenen ihaleyi, iktidara yakın oldukları iddia edilen şirketler, ilk ihalenin yarı bedeline aldı.

Antalya, Burdur ve Isparta’nın elektrik dağıtımı da aynı şekilde iki kez ihale yapılarak özelleştirilmişti. Ayrıntısına bir bakalım:

İlk ihale 2010’da yapıldı. İhalenin ilk eleme turunda en yüksek teklif 1 milyar 7 milyon dolar oldu. İkinci turda 1 milyar 27 milyon, üçüncü turda 1 milyar 57 milyon, dördüncü turda 1 milyar 162 milyon dolara ulaşıldı.

Bu turu geçenler arasında, Cengiz-Kolin-Limgaz (Limak) ortaklığı da vardı.

Daha sonra açık arttırmaya geçildi. Açık ihaleye en yüksek teklif 1 milyar 165 milyon dolarla Park Holding'den geldi. Enerjisa 1 milyar 128 milyon dolarla ikinci, EMKAT Ortak Girişim Grubu (OGG) 1 milyar 100 milyon dolar dolarla üçüncü sırada yer aldı.

Sonra ne olduysa, bu üç grup da teminatlarını yakarak ihaleden çekildi.

İhale 2012’de yenilendi ve yaklaşık 40 dakikada sonuçlandı. Daha önce 1 milyar 57 milyon dolara kadar çıkan Cengiz-Kolin-Limak OGG; 546 milyon dolarla ihaleyi aldı.

İlk ihalede verdiği teklife göre, daha ihale aşamasında 511 milyon dolar kazanmış olan grup, yapması gereken yatırımları yapmadığı için Isparta elektriksiz kaldı.

Bir slogan vardı! ‘‘Yaparsa’’ kim yapardı?..