Antalya’nın merkez ve en büyük ilçesi olan Muratpaşa bu hafta mısır ekimiyle gündem oldu. Pek çok konuda öncü adımlar atan Muratpaşa Belediyesi, bu kez de mülkiyeti belediyeye ait olan, toplam 35 dönüm (35 bin metrekare) alana mısır ekti.
Belediyenin mısır ekmesi, ‘‘Antalya kıtlık-açlık korkusuyla mısır ekiyor’’ türünden başlıklarla haber oldu. Tüm gazeteleri taramadım, kim nasıl verdi bilmiyorum ama ciddi veya dalgasına olsun, olayın medyada geniş yer bulmasıyla istenen oldu. Çünkü amaç, koronavirüs covit-19 salgını nedeniyle tarım sektöründe üretim aksamasına, buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek gıda açığına (ekonomi dilinde bunun adı kıtlıktır) dikkat çekmekti.
İktidarın açıkladığı önlemler, tarım sektörünün temsilcisi durumundaki teşkilat ve isimlerin ile ekonomistlerin uyarıları dikkate alınmış izlenimi vermiyor. Bu açıdan bakılınca da Muratpaşa Belediyesi’nin mısır ekmesinin sembolik önemi daha da artıyor.
Bundan daha ileri adım, ilçedeki çiftçilere, depolanması ve saklanması kolay ürünlerin, belirli bir fiyattan alım-satım garantili ürettirilmesi olabilir. İlçedeki nüfus belli, yıllık ihtiyaç belli. Hatta İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere büyükşehir belediyeleri, iş birliği içinde bunu yapabilir. Ortaya çıkabilecek ürün fazlasının pazarlanması için de ticaret borsaları ile anlaşılır. Bir kıtlık ve karaborsa doğmazsa ticaret kendi akışına, piyasanın işleyişine bırakılır.
İşin bir başka boyutu daha var…
Unutulmamalı ki, bu salgın dünyanın bir yerlerinde mutlaka kıtlığa yol açacak. Üretimler aynı düzeyde kalsa bile hareketlik kısıtlandığı için tüketim yoğunluk noktalarının değişmesi, bu duruma yol açacak. Üretim azalmazsa, bunun karşılığında bazı yerlerde bolluk ortaya çıkacak.
Örnek Antalya… Geçen yıl 15 milyon 644 bin turist ağırlamıştı. Bu yıl otellerin açılacağı bile belirsiz. Ağırladığımız insanlar yine beslenecek ama ülkelerinde. Burada üretim fazlası oluşursa, geldikleri ülkelerde açık ortaya çıkacak… Bu noktada da ticaret borsaları aracılığıyla yine piyasa mekanizması işleyecek…
Bu yazdıklarıma, mahalle kahvesinde ekonomi kurtarma muhabbeti veya emeklinin zaman öldürmek gözüyle bakanlar olabilir.
Önerimin elbette ciddi bir örgütlenme gerektirdiğini, örgütlenme ve anlaşmaların hukuksal ve teknik pek çok boyutu olduğunu, insan davranışının tam kestirilememesi nedeniyle ekonomik işleyişin her zaman planlandığı-istendiği gibi olmadığını biliyorum. Bildiğim bir şey daha; istenmesi halinde zorlukları aşıp bunu gerçekleştirecek kadrolar belediyelerde fazlasıyla var.
Fakat şunu bilemiyorum: Merkezi yönetim, nakit bağışında olduğu gibi, bunu da ‘‘devlet içinde devlet’’lik olarak görüp kendisi için tehlikeye yorabilir mi?
Günleriniz aydınlık ve sağlıklı, belediyeleriniz şeffaf olsun!