Ülkenin kaynakları, yandaşa ve candaşa aktarılmadı. Yoksul daha yoksul, yandaş ve candaş zenginler daha zengin hale gelmedi…
Milletin ortak kasası ve kesesi (Merkez Bankası ve Hazine) boşaltılmadı; kasadan döviz, keseden harcanacak yer bulunamadığı için paralar taşıyor.
Bebek mamalarına, peynir kutularına çok pahalandıkları için alarmlar takılmadı. Ete, süte, yağa şekere iç çekerek uzaktan bakmıyor, kazanlarla kavurmalar yapıp helvalar karıyoruz.
Doktor randevusu için telefon başlarında uyuklamıyor, özel hastaneleri otel niyetine bile kullanabiliyoruz. Her gittiğimizde ilaç fiyatları, katkı paylarını artacak yerde azalmış buluyoruz.
En kaba hesapla üç beş bin bina hasarı, belki bini bile bulmayacak can kaybı ile atlatılabilecek bir afet, ihmaller yüzünden tarihimizin en büyük felaketlerinden birine dönüşmedi. İnsanlar enkazda ‘‘uzun saatler, hatta günlerce kurtarılmayı bekleyerek’’ can vermedi.
Yani…
Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda; millet bahçelerinde güllük gülistan içinde yatıp yuvarlanıyoruz.
O kadar sorunsuz, o kadar sorumsuz (sorumluluk gerektirmeyen, yüklemeyen) bir hayatımız var ki, takıldık bir seccadeye.
*
Olay şu:
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, bir iftar davetine katılıyor. İftar bir lokantada veriliyor. İftar bitiminde Kılıçdaroğlu ile fotoğraf çektirme yarışı başlıyor. Kılıçdaroğlu lokanta müdürünün odasına alınıyor; bir anlamda sürükleniyor. Oda halı kaplı, halının üzerinde, halınınkine yakın renk ve desende iki seccade serili. Kılıçdaroğlu da, yanındakiler de fark etmeyip yerdeki seccadeye basıyor.
Görüntü bana bir tezgâh gibi geldi ama o olayın ayrı bir boyutu.
Yukarıda anlattım. Ortada konuşulacak, çözüm program ve projeleri sunulması gereken sorun yok ya. Her zaman boz bulanık akan, mestane mestane bakan, kim saçını okşarsa ona yakımlar yakan, Adalet Bakanı başta olmak üzere, iktidar cephesi ve trolleri seccadeyi uçan halı yapıp atışa, başladı:
‘‘Ülkenin cumhurbaşkanlığı gibi en yüksek makamına talip olanların bu ülkenin milli, manevi ve kültürel, dini değerlerini çok iyi bilmesi icap eder. Türk milletinin yüzde 99’u Müslüman’dır. Böylesi bir ayda Müslümanların namaz kılarken abdestli olarak üzerine tertemiz bir şekilde secde ettikleri, ve kendisi de bizzat temiz olması gereken seccadeler ayakkabılarıyla basarak kirletmek. Vs vs…’’
Baştaki komutan (Başkomutan değil) işi Ayasofya’nın yeniden fethine kadar getirdi.
Çocukluğum Orta Toroslarda yer alan, Türkmen gelenekleriyle Sünni inancının harmanlandığı bir dağ köyünde geçti.
İşlerin az, zamanın çok olduğu dönemlerde bazı vakit namazlarının ardından mutlaka Kur’an okunan, her perşembe akşamları tütsü yakılan bir evde büyüdüm.
Namazlar daha çok, kurban derisinin işlenmesiyle elde edilen post üzerinde kılınırdı. Hayvan beslemeyi bıraktıktan sonra seccade kullanılmaya başlandı, ona da ‘‘namazlık’’ denirdi.
Babam ve annem namazlarını kılıp dualarını ettikten sonra postu hemen alıp duvardaki yerlerine asarlardı.
Babamın namazının bittiğini hissettiğim an postun üzerine atlar yuvarlanmaya çalışırdım. Çok hoşgörülü olan babam, oynarmış gibi yaparak beni yuvarlar, postu hemen kaldırırdı.
Kalabalık halde namaz kılınacak olursa temiz kilim veya çul serilir, onun üzerinde saf tutulurdu. Yine, namaz kılındıktan sonra o özel kilim ve çullar asla yerde bırakılmaz, mutlaka kaldırılırdı.
Belki benim çevremin hassasiyetidir; üzerlerinde namaz kılınan sergi-yaygıların, cami ve mescit gibi ibadethaneler dışında yerde bırakıldığını görmedim.
Ta ki Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı internette dolaşıma sokulup dile dolanana kadar.
Bu yüzden…
Odada iki seccadenin serili bırakılması, Kılıçdaroğlu’nun özellikle oraya alınması, bende bir tezgâh algısı uyandırdı. Fakat asıl mesele ne böylesi karaktersizlik oyunları, ne bu oyunlara gelinmesi. Birilerinin kutsallık yüklemeye çalıştıkları bir nesneyi ayaklar altına serecek kadar gözlerinin dönmüş olması. Kılıçdaroğlu’nun farkında olmadan ayakkabıyla bastığı seccadede tamtam çalınarak tepinilmesi. Bazıların da bu tepinmeye teşnemesi (hevesli olmak)…
Üzerine basılan ve kirlenen seccadeyi çırpıp yıkarsın temizlenir, fakat ruh kirliliği, vicdan çürümesi öyle mi?..
Siz siz olun, kirlenen ruh, çürüyen vidan güruhuna katılmayın; en azından gözü kapalı dalmayın…